HAMİ ÇAĞDAŞ: PERDELER AÇILIRKEN

0
1373954_472186032896999_1515418350_n
Hami Çağdaş

 

Bir ilk yazı için oldukça bayat bir başlık olduğunu kabul ediyorum. Ancak şu durumda ne söylenebilir, ne yazılabilir, o konuda da kararsızım. İlk saptama şu: Ben karamsar bloktayım, çünkü gerçekçiyim. Kültür sanat dünyasında her geçen yıl atılan adımlar çoğunlukla geriye doğru ya da yerinde sayıyoruz. Bu durum artık meyvelerini vermiş bulunuyor. Gerek seçilmişler gerekse atınmışlar artık kılıf arayıp bulmadan “minareyi çaldık” diyebiliyorlar. Devlet bu alandan elini çekmiştir… Kimi yazarlarımızın saptaması doğrudur: Birinci Cumhuriyet yıkılmış, ikinci Cumhuriyetin sağlam bir biçimde temelleri atılmaya başlanmıştır, ki bu yeni Cumhuriyetin kültür sanat projeleri de bazı seçilmiş belediyelerin programlarından bellidir.

Şimdilerde imzalar toplanmaktadır da milyon imza olsa ne fayda. Muktedir dese ki; siz de imza toplayın, on katı imza toplanacaktır. Ayrıca, bu tür girişimler kültür ve sanat konularının sayısal değerlendirmelere konu olabileceğini kabullenmektir, kanımca… Atatürk Kültür Merkezi konusunda herkes çırpındı da ne oldu. Taksim Meydanı’na bakan Atatürk Kültür Merkezi yerine Taksim düzlüğüne bakan …….. Karakolu’nu kazandık. Boş bırakılan yerin adını siz bulun…

Korkum şu: Acaba türkülerimizi, şarkılarımızı sansürleyen muktedirler, daha da acı vereni buna göz yummaktan öte destek çıkan araştırmacılar, unvanları “Prof. Dr.” olan bilim (!) adamları, ellerini tiyatrolara da uzatacaklar mı? Başörtüsü sorunu sahnelerimize de taşınacak mı? Örneğin, oyunculardan biri ben sahneye başörtümle çıkacağım derse…. (olmaz demeyin bir zamanlar nelere olmaz diyorduk) Ya da bazı sahneler, kimliği açıklanmayan birileri tarafından sakıncalı görülüp yönetmence düzeltilirse…

Görünen o ki; bu mevsim boyunca alternatif tiyatrolar dediğimiz küçük sahnelerde oyunlarını sahneleyen topluluklar bize iyi ve güzel örnekler sunacaklar.

Bu durumda en önemli görev, eleştirmen ve yazarlara düşmekte: Takipçi olmak. Artık, “ne kadar tiyatromuz var ki, bunları da kaybetmeyelim, destek olalım” düşüncesinden vazgeçip ‘eleştiri’ye yönelmemiz gerekiyor. Eğer o sahneye adım atıyorsanız gereğini yapmalıyız. ”Halk böyle istiyor, gişe yapıyoruz” gerekçelerini kullana kullana buralara geldiğimizi unutmayalım. Bir de iyi tiyatro yapanların, bütün olumsuzluklara rağmen, başarılarını da görebilmeliyiz.

Aynı sorun ‘yerli yazar’ konusunda yaşandı, yaşanacak… Bizden olsun çamurdan olsun, düşüncesini silemiyoruz, ödenekli tiyatrolarımızdan. Mevsim açılışı bildirilerinden görüyoruz ki önemli olan yazarın “bizden” olması, “şu kadar yabancı şu kadar yerli oyun oynayacağız” deniyor. Acaba ölçü sadece bu mu? Elbette oyunlar sahneye çıktığında tartışacağız.

Evet, yeni mevsim hayırlı olsun, acısız, kayıpsız, iyi oyunlar izleyeceğimiz bir mevsim dileğiyle…

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.