HİKMET TEMEL AKARSU :HAMİ ÇAĞDAŞ ANISINA

0

Meclis-i Rindân vü Emirgânlızâde

Sermünekkid Hami Efendi

Ol mukassi Mahfil-i Münevveran

Vakta ki olur Meclis-i Rindân

Ol Emirgânlızâde Hâmi Efendi

Ol bezme intisâb etdiği zeman

Münekkid-i Âzam

Marquis d’Istambulin

Dersaadet, 3 Mayıs 2023

1.

Çukurcuma’daki Sahaf Ahbabım Muineddin Efendi

Çukurcuma’daki sahaf ahbabım Muineddin Efendi enterressan bir şahsıyyeddir. Dükkânı minnacıkdır lakin entelijansiyanın en çok sevdiği faaliyet olan sümen altından rakı götürmek içün idealdir. Vakıa anlı şanlı münevverler tebdil kıyafetlerde Muineddin Efendi’nin mekânına gelüb sütre gerisine sinerek bir yandan rakısını hüpletir bir yandan da aydın muhitinin dedikodusunu derdest eder. Dedikodunun ayyuka çıkdığı ay da Mayıs’dır.  Nüççün mü? Çünki sokaklara masaların atılub, meyhanelerin avenülere taşdığı, şen kahkahaların bina çeperlerinde aksiseda bulduğu aydır Mayıs. Nice nice dilberler, nice nice ahu ceylanlar, nice nice servi revanlar; ediblerin, ülüversite muallimlerinin, sinema rejisörlerinin, muharrirlerin, kollarında şık şıkıdım Beyoğlu eğlencelerine intisab eder; yüsgek topuklar üzerinde akrobasi eyler ve de Nevizade’de Asmalımescit’de, Tomtom’da nevzuhur edip işret meclislerinde yerlerini alırlar.   

2.

Erişdi Nevbahar Eyyamı; Dideler Ruşen!

Filhakika bu yıl tulûat erken başlamış olacak ki; hiç âdeti değildir lakin Muineddin Efendi beni tilifonla aradı. “Bu aralar beni bir ziyaret ediniz Marquis d’Istambulin. Enterressan terakkiler var aydın muhitinde” dedi.

“Hayırdır inşallah,” deyu sual eyledüm.

“Tilifonda uzun uzun mükaleme eyleyecek değilim Marquis d’Istambulin. Derekab Beyoğlu’na Aydın Muhiti’ne intikal ediniz. Galiba bizim de günümüz gelior.” dedi ve ahizeyi kapatdı.

Lahavlevela! Gel de imdü tecessüslere garkolma! Arzın en böyük münevver hapishanesinde ne oldu da biz muharrirlerin, ediblerin, şair şuaranın günü geldi? Lailaheillallah! Muzır adam şu Muineddin Efendi!

Bîçare giyindik kuşandık. Yollara revan olub Şirket-i Hayriyye Vaporuna binib Karaköyü’ne vasıl olduk. Siyatiklerim de bir azmış bir azmış; sorma gitsin. Her ne halt ise uflaya puflaya Tünel marifetiyle Pera’ya çıkıp Muineddin Efendi’nin sahaf dükkânına erişdik. Muineddin Efendi içeride Sabite Tur Gülerman Hanfendi’den bir şarkı çalior gramofonda ki bütün Çukurcuma sese gitmiş. “Erişdi Nevbahar Eyyamı / Açıldı gül-i Gülşen/ Çerağan Vakdi Geldi / Lalezarın didesi Ruşen.”

“Tövbe estağfurullah Muineddin Efendi, civan oğlanlar böyle şamata edüp mahalleyi sese verse annayacağidüm. Bu yaşda nedir bu hafifmeşreplik yahu?!” deyu sitem etdim.

“Ahh Marquis; sormayın. Bin yıl geçse aklıma gelmezidü mes’ut günlerin Beyoğluna avdet edeceğü? Saadetten mest oldum vallahi! Beni bağışlayınız taşkınlıklarım içün!”

“Yahu hele bir anlatsana Muineddin Efendü? Nedir mevzu?”

“Ahh Marquis; inanmayacaksınız amma alaturka Beyoğlu’na avdet etdi. Tomtom’da yeni bir meyhanemiz var ki artık haftada üç gün alaturka musiki meclisleri kurulior. Bir taze hatun kişi ki meleklerin sesini hatıra getiren bir cins-i latif; öyle bir Türk San’at Musıkisi icra edior ki duyan bülbüller bile selama durup ağlior!”

“Yahu yoldan çıkmış, aleladeliklerle dolu şu asrî zamanlarda böyle bir mucize nasıl hasıl oldu Muineddin Efendi? Halisünasyon görüor olmayasuz?” deyu sordum tecessüs içre.

“Hayır mirim hayır! Daha dün gece oradaydık. Bir işret meclisi ki kuş sütü kuru üzüm. Fiyatlar ucuz, mezeler harika. Servi boylu, ahu yüzlü, sürme gözlü bir muganniye Sabite Tur Hanfendi’den öyle bir taganni eylior ki melekler yere indi saniorsunuz? Vallahi sizi bir yere bırakmam. Bu akşam Tomtom’daki Küçük Meyhane’deyiz.”

“A bon!” dedim; “Filhakika bir mucizeden lafzeyliorsunuz Muineddin Efendi. Lakin bir tecrübe etmekten ne çıkar ki! Ben şu son gelen kütübe birkaç saat göz atayım. Sonra çıkar gideriz Küçük Meyhane’ye. Bakali dediğiniz kadar var mı imüş?”

Renk vermedim. Lakin fevkalade mes’ut ve de bahtiyar oldum.

3.

Neşriyyadcı Kızım Zuzu Kardashian

Mon dieu! Bu nassıl bir saadet böyle! Demek ki sonunda biz unutulmuş, horlanmış ediblerin de günü gelior! Kablimden ılık bir şeyler akdı. Kendimi bir hoş hissetdim.  İşgal altındaki İslambol’dan Anadolu’ya geçmek için davet beklerkene ayna karşısında kalpak tecrübe eden Osmanlı zabitleri gibi hissetdim bir an. Yan gözle aynada kendime bakdım. Mazideki günleri yâd edüp hatıralara daldım. Bir hevesle hazırlandım. Şiir dosyamı da koltuğumun altına aldım. Ne olur ne olmaz deyu. Manşetli gömleğimi, fötür şapkamı, kolalı mintanımı bir kez daha muayene etdim. Tam kitapların arasına dalıp keraat vaktini beklemeye koyulacağım çat kapı neşriyyadcı kızım Zuzu Kardashian çıkagelmesin mi?

“O la laaa; nereye böyle bensiz Marquis?!” deyu sordu gülerek. “Hiç hanım kızım hiç. Biraz promenad eyleyeceğidüm Beyoğlu’nda; Avenue İstiklal’de!” dedüm mütereddit.

“Yalan söylemeyi hiç başaramiorsunuz Marquis! Koltukaltınızda o manuscriptlerle mi promenada gidiyorsunuz? Ne onlar öyle?! Sizi hiç bu kadar mes’ut görmemişdim. Bu işin içinde bir iş var.Yoksa başka neşriyyadcı mı buldunuz kendinize?!” diye sordu Zuzu kızım.

“Hâşâ! O nasıl söz öyle! Galata Kuledibi çayhanelerinde biraz kafiye, redif, aruz temrin eyleyeceğidüm sadece. Hemi de bu asrî zemanlarda naşir bulmak öyle kolay mı?” dedüm.

Ansızın çekdi aldı koltuğumun altından şiir dosyalarını ve aynı hızla bir tomar mukavele uzatdı bana. “İmzalayın bunları Marquis!” dedi. “Bu dosyalar benim! Siz benim yazarımsınız.!”

“Fekad Zuzu evladım o elinizdeki eserlerin ne olduğunu bilmeden nassıl mukavele imza eyliorsunuz benle!” deyu sual etdim.

“Mukaddime, kaside, rubai… Daha beteri olabilir mi?! İşte hepsini istiorum! Buyurun size bir mıkdar nakid!” dedi ve bin liralık bir bankonot uzatdı.

Hayırdır inşallah! Dünyanın sonu mu gelior deyu düşündüm bir an. Ediblere de avans ödenior artık. Vallaha başımıza taş yağıcek! Hiçbir bahanem kalmadı. Mukaveleleri imzalamak içün portmantoya eğildim. İmzalı mukaveleleri elimden koparırcasına aldı ve hiddetle uzaklaşdı. Arkasından koşdum. Yakalamaya çalışdım. Nafile. Uçmuş gitmişidü. Bir müellifin, bir muharrir ya da şairin mutlu mesut olduğunu görmek asabını bozmuştu sevgili neşriyyadcı kızımın. Telif tahsil etdiğünü sanıp buna dayanamamışidü. Zamane nâşiresi; muhakkak suretde işi bozması iktiza ediordu. Lakin onu nerede bulacağımı biliordum. Bu devirde hatun kişi öfkesini alış-veriş ilâ alır. Eğer şaire şuaraya da para ödeniorsa artık bu melmekedin kazığı kopmuş demekdir. Bunun öfkesini çıkarmak içün Zuzu’nun Louis Vuitton’dan en az beş bin liralık olması iktiza ederidü.

Nitekim rahvan adım Pera’daki Louis Vuitton’a vasıl olduğumda onu üç tane çanta almış çıkariken gördüm. Birazcık teskin olmuş gibiydi.

“Hadi sana Küçük Meyhane’de bir kadeh rakı ısmarlayayım Zuzu kızım, Muindeddin Efendi sitayişle bahsedior oradan; müsekkin yerine geçer.” dedim.

“Nayır Marquis Marquis beni Starbucks kahvehanesine götürün si’l vouz plait; biraz efkârlıyım, bir şiir kitabına telif ödemek bünyemde beklenmedik cereyanlar hasıl eyledi” dedü.

“Lakin bunun da ilacı alaturka ve rakıdır Zuzu kızım. Ben seni Muineddin Efendi’nin bahsettiği Küçük Meyhane’ye götüreyim en iyisi!” dedim.

“A bon! Sert bir şeyler içeceğim bir yer olsun da ne olursa olsun!” dedi.

“Alors!” dedim “Allez-y!” ve avansımı saydım cebimin içinde gizlice…

4.

Meclis-i Rindân vü Emirgânlızâde Hami Efendi

Tomtom’daki Küçük Meyhane’den içeri girdiğimiz anda adeta asr-ı evvele avdet etdik. Bir meclis kurulmuş ki çepeçevre şuara; en baş köşesinde sermuharrir, sermünekkid, sermusahhih, sermüverrih, münevver-i âlâ, edib ve de melmekedin en namlı sen’at mevkutesinin nâşiri Emirganlızâde Hami Efendi, etrafında gençten şuara ve dahi erbab-ı senat temerküz etmiş, bir yanda muganniye taganni edüp durur, tamburlar geçior nice nice makamları, nakaratlara iştirak etmekte cümle şuara ve ayş ü işret mübağlağa…

Döküle câm-ı safâ meclis-i rindân üzre
Koyula subha kadar sohbet-i yârân üzre

( Hâfız Mehmed Nebîl Bey)

Meclis-i Rindân’ı bu vaziyet üzre ve nesli hitam bulmakda olan İstanbul Efendileri’nin en sonuncusu Emirgânlızâde Hami Efendi’yi bu minval mes’ut ve bahtiyar, şen şakrak, adeta mest bir halde görünce adeta figan eylercesine konuştu Zuzu Kızım:

“O la la! C’est incroyable! Beni bir film platosuna getireceğinizi asma ummazdım Marquis d’Istambulin? Siz daima unexpected’siniz… Je vouz aime beaucoup!”

“Fekad Zuzu Kızım burası bir sinema seti değil ki. Burası Emirganlızâde Hami Efendi’nin mutad rind meclisi! Belli ki o da Muineddin Efendi gibi keşfetmiş; burada kurmuş bu sefer meclisi.”

“Ahhh, hâlâ latife ediorsunuz Marquis!” Bu devirde böyle meclis mi olurmuş?!”

“Eğer Emirganlızâde’yi daha evvel tanımış olsaydın sen de görürdün olduğunu Zuzu Kızım!”

Bir dönem filmi ya da dizi çekimi için kurulmuş, eski asude zemanları olanca teferruatı ilâ aksettiren bir meclis intibaı veren ortama derekab daldı Zuzu Kızım. Hemencenek de meclis-i şeyda olarak Zühre yıldızı gibi parlayan Hami Efendi’nin yanına koşdu.

“Filmin yönetmeni misiniz yoksa oyuncu musunuz; lütfedin söyleyin; ne olur? Lütfen prömiyere bizi de davet edin. Bu ortam fevkalade empressiv, elegan, enterressan, süper bir imaj yapmışsınız! İnanın size faydamız olur. Sosyal medya tanıtımlarınızı biz yapalım. Milyonlarca retweet garanti. Youtube kanalımıza fragman koyalım. On binlerce kere izlenir. Haa beni tanımıyor musunuz? Ben şuradaki yaşlı şairin yayıncısıyım. Beni ondan sorabilirsiniz!”

Emirgânlızâde ansızın bakışlarını muganniyenin üzerinden alub Zuzu kızıma gözlüklerinin üzerinden dikkatle bakdı.

“Siz Marquis d’Istambulin’in neşriyyadcısı mısınız hakikaten!”

“Evet. Evet efendim.”

“Müşerref oldum Hanımefendi. Ben de neşriyyadcısıyım muhteremin!”

“Oh my God! Yoksa onun şiirlerinin teliflerini peşin yatırıp transfer etmeye çalışan gizemli neşriyyadcı siz miydiniz?!”

“Onun yazdığı her şiirin hakları bana aiddir zaten hanım kızım.”

“Fekad nassıl olur? Daha iki lahza evvel son şiir kitabı içün peşin telif ödedim ve haklarını aldım.”

“Sizin aldıklarınız işi bitmiş şiirlerdir Naşire Hanım. Biz şiire telif ödemeyiz. Şiirin neşet etdiği cemiyeti var ederiz. Gerisi ile ilgilenmeyiz. Kim basmış, kim almış, kim satmış, kim ne halt etmiş, o bizi alâkadar etmez. Biz şiiri yaşarız. Kerevetine kimler çıkar alâkadar olmayız.”

“Fekad Marquis bana hiç bunlardan bahis açmamıştı!”

“Meclis-i Rindân’da tulûat, tevziat ve gösteriş olmaz kızım. Buradaki şiir burada kalır. Sizin elinizdeki şiirler “bon pour naşire” (?!) lerdir. Hakikat burada yaşanır.

Zuzu kızım ansızın gözlerini bana dikti Emirgânlızâde Hami Efendi muganniyeye bir işmar etdi. Bendenizin meclis-i rindân’da şiirime nakşetdiğim güftelerim taganni olub mukassi duvarlarda aksetdi:

Meclis-i Rindân’da boş bir peymane idük el aman /

Ham idük, dolduk taştık mey nûş ile âhir zeman

***

(Emirgânlızâde Hami Efendi’nin Aziz Hatırasına Hürmetle, Muhabbetle, İhtiramla…)

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.