TV dizileri üzerine yaptığım bir araştırma bağlamında izleyicilerin görüşlerine de yer vermek istiyorum. Görüşlerinizi aşağıda yer alan alternatif sahneler bağlamında dile getirirseniz yakında çıkacak olan “TV Dizi Pusulası, Yerli TV Dizilerine Eleştirel Bir Bakış” adlı kitabımda kullanabilirim. Diziler üzerine hazırlanan bir kitapta izleyicilerin görüşlerinin de çok önemli olduğunu düşünüyorum çünkü.

Zehra İpşiroğlu

Dizilerde toplumsal cinsiyetle ilgili incelememde kadın erkek ayrımcılığını ve kutuplaşmasını tetikleyen güçlerin başında bilinçaltına yerleşmiş olan koşullandırmaların geldiğini görüyoruz. TV dizileri genellikle yumuşak ve sevecen kadın sert ve maço erkek klişesine dayanan cinsiyetçi kalıpları yineliyor ve yaygınlaştırıyor. Bu nedenle şimdi de topu kendimize döndürerek dizilerle ilgili beklentiler ve bunun ardındaki zihniyet üzerinde düşünelim.

Varsayalım ki bir senaryo okuyoruz. İçinde aşağıda yer alan alternatif hayali sahneler yer alıyor. Buna tepkimiz ne olurdu? Hiç olmayacak bir şey mi derdik, saçma mı bulurduk, ütopik mi gelirdi, neden olmasın diye mi düşünürdük, dizilerin biraz da anlamı önyargılarımızı kırmak diye mi düşünürdük, diziler ve bilinçaltının derinliklerinde yerleşmiş olan davranış biçimlerimizi mi sorgulardık? Bu konudaki görüşlerimiz hep aynı mı yoksa bir değişiklik oldu mu, yani dünden bugüne bazı şeyler üzerine farklı mı düşünüyoruz, farklı düşünüyorsak bunu tetikleyen güçler meler? Seçtiğim alternatif hayali sahnelerin çok azı dizilerde yer alıyor, onları da not ettim. Dilerseniz bu hayali dizilere yeni alternatif sahneler ekleyebilirsiniz. Amacım dizilerde neler izliyoruz, neler eksik kalıyor, başka bir deyişle nelerin olmasını isterdik, bunu çıkartabilmemiz.

Kadının seçim hakkı ve özgürlüğü

Kadını özele erkeği kamusal alana yönlendiren sınırlandırmanın eril bir sistemin göstergesi olduğunu göz önüne alarak farklı yaşam biçimlerini gözümüzün önüne getirelim:

Kadının tek başına yürüdüğü alternatif yaşamların da olabileceği gösterilir. Yani en önemli değer ne evliliktir ne de annelik. Kadın kendi yaşam mücadelesini tek başına verir, kendi yaşamını kendi biçimlendirir, kendi öyküsünü kendi yazar.

Kadın evlenmemeyi seçerek kariyer yapabilir ya da hem ev kadını ve anne hem de iş kadını olarak başarılı olabilir. Hepsi mümkündür, kısaca biri diğerinden üstün değildir.

Tek başına yaşayan kadının ilişkileri olabilir de olmaya da bilir, bu onun özel seçimidir, herkes saygı duymak zorundadır.

Bir kadın başı zora girdiğinde onu destekleyen bir erkek olmadan da mücadele edebilir. (Karagül)

Yalnız yaşayan bir kadın evli bir erkeğe aşık olur. Ancak bu kadın alışık olduğumuz gibi fettah ve kötü ruhlu bir kadın olarak gösterilmez. Çünkü evli erkekle yollarının kesişmesinin nedeni evli erkeğin evliliğinin tükenmiş olmasıdır, ancak koşullar hemen ayrılmasına izin vermez. (İstanbullu Gelin)

Kadın kendini kanıtlamak için ne aşırı erkeksi, yani etkin ve mücadeleci ne de aşırı dişi , edilgin davranmak zorundadır. Önemli olan doğallık ve özgünlüktür.

Kadınlar zil zurna sarhoş olup dağıtırlar. Kendilerini bırakmanın tadını doyasıya çıkartılar. Ama kimseye zarar vermezler. Sadece kendi aralarında eğleniyorlardır. (Ufak Tefek Cinayetler) Her an her dakika sorumluluğu taşıyanın, aklı başında davranması gerekenin kadın olması gerekmez.

Kadın haklarının savunulmasına ve kadınlar arası dayanışmaya dizilerde yer verilir. (Fatmagül’ün Suçu Ne?)

Yaşlılık, yaş alma olumsuz bir olgu olarak gösterilmez. Tersine yaşlıların yaşam deneyiminden yararlanılır. (Öyle Bir Geçer Zaman ki, Kayıp Şehir)

Hayatın doya doya yaşayan ve tadını çıkartan, kendini geliştirmeden, yeni bir şeyler öğrenmeden kaçınmayan genç ruhlu yaşlılara dizilerde geniş çapta yer verilir.

İş paylaşımı ve aile yaşamı

Anneler çocukları için her tür özveriye hazır doğaüstü yaratıklar değil insandırlar. Özgür bir kadın gibi eşinden ayrılmış bir anne de aşık olabilir, bir ilişki yaşayabilir.

Kadının bir erkeğin yaptığı her işi yapabileceğini, buna karşılık erkeğin de bir kadının işlerini üstlenebileceğini göz önüne alarak şu sahneleri gözümüzün önünde canlandıralım:

İkinci bebeğini de doğurduktan sonra iş hayatına geri dönen anne, bebek ve çocuk bakımı ve ev işlerini bütünüyle babaya bırakmıştır. Anne dışarda çalışırken baba kendini çocuklarına ve ev işlerine adar. Bu “Kadın” dizisinde olduğu gibi olumsuz bir şey olarak gösterilmez. Bu bağlamda paylaşımcı bir aile modelinden sözedebiliriz.

Babayı sık sık mutfakta yemek pişirirken görürüz. Misafirler geldiğinde herkes onun yemek pişirme sanatını över.

Anne, baba ve çocukları birlikte evi toparlar ve temizlerken görürüz. Bütün iş annenin üstüne yığılmaz.

Cinsiyetçi rollerin kesin bir biçimde belirlenmiş olduğu aile yaşamı sorgulanarak gösterilir.

Erkek ve kadın arasında dostluk ve arkadaşlık olabilir. Bu güzel bir şey olarak gösterilebilir. (Gülizar)

Maço, sert erkek gülünçleştirilir ya da bu rolün anlamsızlığı gözler önüne serilir.

Kayınvalide ile gelin arasında dayanışma vardır. (Öyle Bir Geçer ki Zaman)

Çekirdek ailenin dışındaki modeller sözgelimi yamalı aile modeli de olumsuzlaştırılmadan sunulabilir, çünkü bu tür ailelerde toplumumuzda yer almaktadır.

Çocuk yetiştirmek

Çocukların cinsiyetçi rollere yönlendirmeden bireysel özelliklerine ve yaratıcı gizilgüçlerine göre özgürce yetiştirildiklerini ve eril sistemi pekiştirici militarist, milliyetçi ve dinci ideolojilerden uzak tutulduklarını varsayalım:

Kız çocuğu aşırı aktif ve atılgan, erkek çocuk daha içe dönüktür. Erkek çocuğu mutfakta annesine yardım ederken, kız çocuk arkadaşlarıyla top oynar.

Erkek çocuğunun en sevdiği hobi kağıt bebekler çizmektir. Karikatürleştirilmiş komik tipleri yalnız çizmekle kalmaz aynı zamanda onları birbiriyle konuşturarak hayali bir dünya canlandırır.

Erkek çocuğun çok sevdiği bir bebeği vardır, ona masallar anlatır. Buna karşılık futboldan ya da vurdulu kırdılı oyunlardan hiç hoşlanmaz.

Çocuk yetişkinlerin gözünde kendi hakları, özgürlükleri, ilgi alanları ve yetenekleri olan birer bireydir. Ona korumacı ya da otoriter değil de eşit davranılır.

Çocuklarla annecim, babacım, amcacım, ninecim denmez, çocuğun aile ilişkilerinden bağımsız olarak bir adı ve kişiliği olduğu kabul edilir. Çünkü çocuğun kendini bulmasında ve bireyselleşmesinde bu önemli bir olgudur.

Kız çocukların çiçek, kelebek erkek çocukların kovboy rollerine itildiği sahneler gülünçleştirilir. Barbi bebek de tabanca tüfek de artık geçmişe karışmıştır.

Aile çocuk evlat edinir. Sözgelimi bir ailenin siyah bir çocuğu vardır. Bunun yaratabileceği sorunlar mahalle baskısı, ırkçılık vb. sorgulanarak gözler önüne serilir.

Okullarda sunulan dersler, özellikle de bizim ne kadar kahraman bir millet olduğumuzu anlatan tarih dersleri ve kitaplarıyla dalga geçilir, böylelikle eğitimde milliyetçilik eleştirilir (Poyraz Karayel)

İnanç özgürlüğünün önemli olduğu vurgulanır ancak bu alanda yapılan baskılar sorgulanır.

Gençler

Gençlerin bireysel gelişmelerine ve özgürlüklerine öncelik tanıyan bir sistemi engelleyen güçler sözgelimi mahalle baskısı bütün olumsuzluklarıyla gösterilir.

Eğitimin temel insan haklarına girdiği göz önüne alarak okula gitmesi engellenen bir genç kızın mücadelesi anlatılır.

Gençler “evlendirilmez” kendileri evlenirler. Diledikleri eşi seçme ve diledikleri gibi bir yaşam kurma en doğal haklarıdır.

Gençler evlendiklerinde beyaz gelinlik, kına yakma vb. ritüellerden uzak alternatif bir parti düzenler. Yine son zamanlarda çok moda olan kız isteme vb. ritüellere pek yer verilmez.

Genç kız başka kültürden gelen siyah bir adama aşık olur. (Kayıp Şehir).

Genç kadın ekonomik bağımsızlığını elde ettikten sonra ailesinden ayrılıp yalnız yaşamaya başlar. Bu kimseyi yadırgatmaz.

Kadınların gözünde erkeksi diye tanımlanan özellikler atılganlık, saldırganlık, maço tavırlar gülünçleştirilir. Böyle bir erkek kadınlarla ilişkide hiçbir şansı olmadığının bilincine varır.

Gençlerin gelişmelerinde sadece spor değil, müzik, dans, tiyatro, yazarlık kısaca sanatın her türünün ne kadar değerli olduğu vurgulanır. Şık giyinme, araba kullanma, bir partiden diğerine gitme, spor yapmanın dışında da alternatifler olduğu gösterilir.

Farklı bir ülkeden gelen, farklı bir dini olan bir yabancıya ya da Ermeni, Rum, Yahudi gibi azınlıktan birine aşık olmak, evlenmek çok doğaldır, bu mahalle baskısının yoğun olduğu bir ortamda yaşayan tutucu ailelerde bir aile krizine yol açsa da olumlu bir şey olarak gösterilir. (Kayıp Şehir’deki büyük babanın Rum sevgilisi)

Hayat kadını, transseksüeller gibi toplumda dışlanan kadınlara da olumlu bir biçimde yer verilir (Kayıp Şehir).

Aşk, cinsellik

Yaşlı bir kadın hayatında çok şeyi kaçırdığının bilincine vardığı anda aşkın kapıları ona açılır. Yaşlılar arasında sevgi ve aşk bağları oluşur. Gençken yaşanan aşklardan farklıysa da yine de benzerlikler vardır. (İstanbullu Gelin)

Bir kadın kendinden çok genç bir adama aşık olur ve onunla birlikte yaşar, bu da doğaldır, karikatürleştirilmez.

Ruhen ve bedenen birbirinden çok hoşlanan iki kadın birbirine aşık olur. Dostlukları ve aşkları öylesine derindir ki bunun da yaşamın bir parçası olduğunu düşünürüz. Lesbiyenlik yaşamdan dışlanmaz.

Bir kaza sonucu hamile kalan genç kız kürtaj olur. Kürtaj sarsıcı da olsa bir felaket olarak yaşanmaz.

Cinsellik de sevgi ve aşkın bir parçasıdır, doğal bir biçimde yaşanır, tabulaştırılmaz. Baskı ve yasaklar bağnazlığı gösterir.

Genç bir kadın evlenmeden bir çocuk dünyaya getirdiğinde ailesi bunu hoş karşılamasa da kabul eder.

Kadının daha başına buyruk, erkeğin daha duyarlı ve yumuşak olduğu bir aşk gösterilir.

Oğlunun eşcinsel olduğunu öğrenen bir aile kendi koşullanmasını aşarak durumu kabul eder. Bu sancılı bir süreç olsa da olumlu bir sonuca götürür.

Günlük yaşamımızda önemli bir yer tutan eşcinseller görünür kılındıkları gibi ve yaşam mücadeleleri, diğer insanlarla ilişkileri ötekileştirilmeden gösterilir.

Ailede ensest vardır, anne israrla görmezden gelir. (Kırgın Çiçekler).

Kadınlar zor bir sorunla karşılaştıklarında ağlayıp yakınacaklarına çözüm ararlar(Aliye, Karagül)

Kendini geliştirme

Okuma kültürünün tıpkı bilgisayar kültürü gibi doğal olduğu gösterilir. Okuyan insana başka bir dünyadan gelmiş tuhaf yaratıklar gözüyle bakılmaz. (İstanbullu Gelin).

Kadınlar da erkekler de giyimlerinde son moda dayatmalarından uzaktırlar, ama kendilerine yakışan şeyleri giydikleri için sevimli ve şık görünürler. Şıklık modanın dayatmasıyla değil yaratıcılıkla ölçülür.

İnsanlar özellikle modern dünyayı ele alan bütün dizilerde gördüğümüz gibi soyut spor salonlarında buluşacaklarına uzun yürüyüşler yapıp doğanın ve yaşamın doyasına tadını çıkartırlar.

Yıkıcı güçlerin üstesinden gelme

Şiddet olsa bile hiçbir zaman bizi boğacak kadar baskın değildir. İnsanlar, özellikle de kadınlar şiddeti kendi akılları ve yaratıcılıklarıyla yenerler. Böylece şiddete karşı alternatif olduğu gösterilir.

Özel olan toplumsal ve politik olandan soyutlanamaz. Her şey birbirine bağlıdır. Bu bağlamda politik adaletsizlikler de gündeme gelebilir.

Alevi, Kürt gibi farklı kültürlerden gelen insanlar ötekileştirilmez, gülünçleştirilmez, tersine olumlu gösterilir ya da ötekileştiren zihniyet sorgulanır.

İnsanlar içinde yetiştikleri değerleri sorgularlar ve kendilerine uygun olanı özgürce benimserler. Yaşadıkları ortam ve çevrede baskı varsa bu sorgulanarak gösterilir.

Kavga kültürü yerine tartışma kültürü egemen kılınır. Erkekler bir sorun olduğunda hemen birbirlerinin gırtlaklarına yapışmazlar, konuşarak anlaşma yollarını denerler.

Birbirleriyle saç saça baş başa kavga eden bir çift aynı anda duraklayıp birbirlerine bakarlar ve gülmeye başlarlar. Kavgaları her ikisine de aynı anda çok anlamsız ve saçma gelir. Böylece çok önemli bir şeyin farkına varmışlardır, şiddet dediğimiz olgunun kendimizi yüzde yüz kaptırdığımız bir akıntı ya da girdap olması gerekmez, şiddeti durdurmak elimizdedir.

Dizilerde şiddet sorgulanırken şiddeti besleyen koşullandırılmalar, sözgelimi insanların nasıl otomat gibi bilinçsizce davrandıkları gösterilir. (Ufak Tefek Cinayetler)

İnsanların klişeleşmiş davranış biçimlerinin nasıl etkisi altında olduğu gösterilirken mizahın sorgulayıcı gücünden de yararlanılır. (Ufak Tefek Cinayetler)

Kendisiyle de dalga geçebilen karakterlere olumlu biçimde yer verilir. (Poyraz Karayel)

Dincilik ve milliyetçilik gibi ideolojilerle insanların nasıl manipüle edildikleri, bunun sonucu bağnazlığı ve nefretin nasıl kök saldığı ve geliştiği gösterilir.

Askerlikle sivil hizmet arasında bir seçim hakkı olmasını savunan ve sivil hizmetin de geçerli kılınmasını isteyen anti militarist gençlerin mücadelesi anlatılır.

Hastalık ve ölüm

Hastalık ve ölüm tabulaştırılmaz, çünkü yaşamın doğal bir parçasıdır, zaman zaman bununla da hesaplaşılır. (İstanbullu Gelin’deki Begüm karakteri)

Bir cenaze töreninde ölenin yakınları o kişi için şiir okurlar, müzik yaparlar.Tören bildik bir ritüel değil çok bireysel ve özeldir.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.