Çolpan İlhan-Sadri Alışık Tiyatrosu’nun geçen tiyatro mevsiminde sahneye koyduğu Frankenstein bu yıl da seyircisiyle buluşmayı sürdürüyor.

Mary Shelley’in 1818 yılında yazdığı ünlü romanı Frankenstein ya da Modern Prometheus’u birçoğumuz okumuşuzdur. Romanı okumamışsak bile sinema uyarlamalarını hemen hepimiz görmüşüzdür. Romantik edebiyatın en önemli eserlerinden biri olmasına rağmen hep korku türünün unutulmaz bir örneği olarak gösterilmiştir.

yasar-ilksavar
Yaşar İlksavaş

     Frankenstein, tutkulu bir bilim adamıyla yarattığı Yaratık arasında geçen masalsı bir öyküdür. Prometheus nasıl Zeus’a başkaldırmışsa, Frankenstein da annesinin ölümünün ardından Tanrı’ya başkaldırır; mutlu, mükemmel ve ölümsüz bir tür yaratmak için kolları sıvar. Tanrı insanı yaratmıştır, şimdi de insanoğlu Tanrı’ya özenmektedir. Doktor Victor Frankenstein mezarlıklardan topladığı ceset parçalarını birleştirir. Ortaya korkunç, iğrenç görünümlü bir yaratık çıkar. Frankenstein onu canlandırmaktan umudunu kesip terk etmesinin ardından Yaratık hayat bulur. Çocuksu ve grotesk bir saflığı vardır. İnsanlarla ilişki kurmaya çalışsa da onu gören herkes çevresinden kaçar, ya da insanlar tarafından hırpalanır. Kendini korumak içgüdüsüyle ve toplum dışına itilmesiyle giderek vahşileşir, kötücülleşir. Kör bir eski öğretmenin evine düşer yolu. Yaşlı adam ona konuşmayı ve okumayı öğretir. Ama çocukları eve döndüğünde oradan da kovulur. Tüm umudunu yitirmiştir, yapayalnızdır. İntikam aşkıyla yaratıcısını bulmak ister. Ondan, aynı zamanda, yalnızlığını gidermek için kendisi gibi bir kadın yaratmasını isteyecektir. Böylece bu kadınla birlikte, toplumdan uzakta mutlu yaşayacaktır. Ve Frankenstein’ı bulur. Doktor istemeye istemeye Yaratık’ın arzusunu kabul eder. İkinci yaratığı da tamamlamak üzereyken bir canavar soyu yaratmakta olduğunun bilincine varır….

Nick Dear’in oyunlaştırdığı roman 19. Yüzyılın başılarında yazılmış olmasına rağmen tüm güncelliğini korumakta. Bunun en önemli nedenlerinden biri, insanı çeşitli boyutlarıyla gündeme getirmesi, ayrıca işlediği sorunların günümüzde de varolması, hattâ giderek artması. Frankenstein ilk bakışta insan vahşetinin kökenlerini irdelemekte. İnsan doğuştan mı vahşidir, yoksa yaşadıkları mı onu vahşileştirmiş, acımasızlaştırmıştır? İnsanın yalnızlığı, sevgiden yoksunluğu, toplum dışına itilmesi midir bunun nedeni? Günümüzde giderek artan “ötekileştirme” konusu da ana temalarından biridir. İnsanoğlu kendisinden farklı olanı hep dışlamıştır; bu 19. Yüzyılda da böyleydi, bugün de böyle. Yaşlı öğretmen kör olmasaydı Frankenstein’ı kabul edecek miydi? Hiç sanmıyorum. Bu dışlanma sevgi dolu bir varlığı bile canavara dönüştürecektir. Sanayi devrimine de göndermeler yapmaktadır oyun. İnsan sanayileşmek için elinden gelen çabayı göstermiş, kendi canavarını kendisi yaratmıştır, tıpkı doktor Frankenstein gibi. Ve kendini yalnız bir yaşama itmiştir.

İçinde felsefî kavramlar bulunan bir metni türkçeye çevirmek çok zordur; bu konudaki kavram karmaşamız hâla sürmektedir çünkü. Selen Korad Birkiye oyunu güzel türkçesiyle dilimize kazandırırken bu sorunun da üstesinden büyük ölçüde gelmeyi başarmış.

frekenstein-kapak

Yönetmen koltuğunda Şakir Gürzumar var. Gürzumar oyunu özellikle Frankenstein üzerine yoğunlaştırmış. Bu sayede de oyunun mesajları bir bir ulaşıyor seyirciye. Hiçbir mesajın altını kalın çizgilerle çizmemeye özen göstermiş. Dekorun olanaklarından da yararlanarak “sinemasal” bir reji gerçekleştirmiş. Çeşitli ekollerden gelen oyuncular arasında bir oyun birlikteliği sağlamayı başarmış ve başarılı rejilerine bir yenisini eklemiş.

Şirin Dağtekin Yenen’in dekor ve kostüm tasarımı oyuna çok şey katmış. Üç boyutlu sahne kullanımında black-out’lara yer vermeden sahne köprü altı olarak kullanılabiliyor, sokak oluyor, dağ, tepe olarak kullanılıyor. Dekor içinde yer alan çarklarla da sanayi devrimine göndermeler yapıyor. Kendisini yürekten kutluyorum.

Yazılarımızda makyajdan genellikle söz etmeyiz ama, bu oyunda Neriman Eröz’ün makyaj tasarımları görmeden gelincek gibi değil. Yaratık’ın (Kerem Alışık) makyajı muhteşemdi. Yakup Çartık’ın ışıkları, Cenk Taşkan’ın müzik seçimleri gerilim duygusunu pekiştirmekte kusursuzdu.

“Frankenstein” yalnızca oyunculuk yeteneğine değil, fiziksel performansa da dayalı bir rol. Kerem Alışık da “Doktor Frankenstein” olarak fiziksel performansa dayalı etkileyici bir oyunculuk sergiliyor. Herbir anı en ince ayrıntısında değerlendirerek, iyi oynamanın yanı sıra, doğru bir oyunculuk örneği de veriyor. Deniz Uğur ve ilk kez sahnede izlediğim Cansel Elçin rahat ve dengeli oyunculuklarıyla dikkat çekiyorlar. Yılmaz Gruda’yı yıllar sonra sahnede izlemenin heyecanı apayrıydı.

Frankenstein seyirciye tiyatronun hazzını, tiyatronun büyüsünü yaşatan, söyleyecek sözü olan oyunlardan. Kanımca, geçen yıl olduğu gibi bu yılın da en önemli oyunlarından biri. Kaçırmayın derim.

Yaşar İlksavaş’ın önerdiği oyunlar

 

Anlatılan Senin Hikâyendir           Tiyatro İstanbul

Aşiyan                                            Ezop Sahne

Hedwig ve Angry İnch                   Kazan Dairesi

Yaşar İlksavaş

www.dirensanat.com

PAYLAŞIM
Önceki İçerikLeonard Cohen’in Ardından: Daha Çok Karanlık İstiyorsun
Sonraki İçerikTamer Levent: Herşeye Rağmen Sanata Evet
YAZAR VE ÇEVİRMEN 1949 yılında İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi, Galatasaray İktisadî ve Ticarî Bilimler Akademisi'ni bitirdi. İşletme İktisadı Enstitüsü'nde master yaptı. Kom Tekstil ve Konfeksiyon Fabrikaları A.Ş.'de 29 yıl idarî ve malî işler müdürlüğü ve genel müdür muavinliği yaparak üst düzey görevlerde çalıştı ve aynı fabrikadan emekli oldu. Yaşamının uzunca bir döneminde İhsaniye Altsokak'ta, ailesiyle oturdu. Üniversite yıllarında tiyatro ve kitap eleştirileriyle denemeler yazmaya başladı. Sonra yalnızca tiyatro eleştirileri yazmayı sürdürdü. Yine üniversite yıllarında başladığı çevirmenliği de hiç bırakmadı ve 2000 yılında emekli olduktan sonra çeviriye ağırlık verdi. Yeni Gazete, Hürriyet, Dünya, Hürgün, Yeni Ortam, Gazette 13, Son Saat gazetelerinde tiyatro ve kitap eleştirileri, Cumhuriyet gazetesinde derleme ve derleme çevirileri yayınlandı. Hürriyet Gösteri, Tempo, Papirüs, Yeni Dergi, Yeni Ufuklar, Oluşum, Yeni İş Dünyası, Çağdaş Sanat, Aylık, Best, Downtown dergilerinde 1970'den bu yana tiyatro eleştirileri ve diğer yazıları yayınlandı. De Yayınevi, Can Yayınları, Gelişim Yayınları, Bilgi Kitabevi, Kelebek yayınları, Altın Kitaplar, Doğan Kitap, Everest ve Oğlak yayınlarında elliye yakın çevirisi çıktı.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.