YAŞAR İLKSAVAŞ: ‘BEKLEYİŞ’

0

En sevdiğim, her zaman ilgi ve zevkle okuduğum, her seferinde yüreğimin derinlerinde ince bir sızı hissettiğim yazarlardan biridir Marguerite Duras. İlk okuduğumdan bu güne, aradan uzun yıllar da geçmiş olsa, “Sevgili”nin, “Moderato Cantabile”nin, “Pasifiğe Karşı Bir Baraj”ın, … verdiği tad hâlâ tazeliğini, sıcaklığını korumakta.

yasar-ilksavar1-136x150
YAŞAR İLKSAVAŞ

Yalnız Fransız edebiyatının değil, yirminci yüzyıl ikinci yarısının en önemli yazarlarından biri olan Duras tüm eserlerini özyaşamından yola çıkarak yazmıştır. Bu eserlerde Duras’nın çocukluğuna, aile içinde yaşadıklarına, kadınlığına, yazarlığına, direnişçiliğine… tanıklık ederiz. Hem gerçek yaşamın, hem de kurgulanmış olayların birbiri içinde eridiği yapıtlardır bunlar. Piyeslerinde de hep bir özlem, hep bir acı, hep bir sorgulama vardır. Örneğin, “Bütün Gün Ağaçlarda”da yazar çocukluk ve gençlik yıllarının geçtiği Hindiçin’e duyduğu özlemi dile getirir. Derin bir yalnızlık duygusu vardır oyunun tümünde. . Savaş toplumu insanını, onun yalnızlığını, en yakın ilişkilerinde bile yaşadığı yabancılaşmayı anlatır…Mutsuzluk, hep ağır bir mutsuzluk… Komedilerinde bile kişiler kendi mutsuzluklarıyla eğlenmektedir sanki.

İkinci ‘Dünya Savaş’ını hem kadın, hem yazar, hem de direnişçi olarak yaşayan Duras, yaşadıklarını günlük olarak tutmuş, bu günlüklerini de sonra ‘Savaş Günlükleri’ adı altında yayınlamış, daha sonra bu günlüklerden yola çıkarak ‘Acı’yı yazmıştır. Tiyatro Dafne’de sahnelenen, Filiz Kutlar’ın yorumladığı aynı adlı tek kişilik oyunu da Zeynep Avcı bu eserden yola çıkarak kaleme almış.

İkinci Dünya Savaşı yılları… Direnişçi eşi Gestapo tarafından yakalanmış, bir toplama kampına gönderilmiştir. Kadın, kocasının, Pier’in geri dönmesini beklemektedir. Toplama kampı müttefikler tarafından ele geçirilmiş, tutsaklar bir bir serbest bırakılmakta, ülkelerine geri dönmektedir. Ama daha Robert’den bir haber yoktur. Kadın kocasını her yerde, garlarda, karakollarda, sağlık kurumlarında… her yerde aramaktadır. Umut ve umutsuzluk içinde geçen bitmek tükenmek bilmez bir bekleme süreci… Ve bir gün bir telefon gelir, kocasının çok ağır hasta olarak, neredeyse ölüm döşeğinde Paris’e geldiğini öğrenir… Korkularla, kaygılarla, kocasını bulma arzusuyla geçen bekleyiş sona ermiştir… Ama zaman acımasızca geçmitr, gelen aynı adam, beklediği adam mıdır? Neler değişmiştir? Ya duygular?…

10900079_328854260638580_6857033538444902074_o

Çevirilerinden de, uyarlamalarından da yakından tanıdığımız Zeynep Avcı Bekleyiş’i sahneye taşırken belli bir bütünsellikten ayrılmamaya, ayrıca Marguerite Duras’nın basit ve kısa cümlelerden oluşan üslûbunu da bozmamaya özen göstermiş. Sahnede su gibi akan bir Türkçe izliyoruz. Kısa sürede kendinizi oyuna kaptırsanız da, tabîi ki kolay izlenen bir metin değil bu. Seyircinin de dikkat ve özenini istiyor.

Gürel Yontan’ın bir yazı masası, kitaplar, bir abajur, bir telefon ve iki iskemleden oluşan minimalist dekoru oyuna çok uygun düşmüş kanımca. Fazıl Say’ın muhteşem parçaları da öyle.

Bence, bu oyunun Filiz Kutlar’ın oyunculuk kariyerinde önemli bir yeri var. Kutlar’ın en başarılı yorumu diyebilirim buna. Sanki bu rolü, bir kadın olarak çok daha fazla yüreğinde duymuş, bu rolle daha bir özdeşleşmiş. Duras’nın oyunlarında sözcüklerin müzikalitesi kadar sessizlikler de önemli bir yer tutar. Bekleyiş’te de Kutlar’ın bu önemli ayrıntıya özen gösterdiğini, her anı içinde duyarak oynadığını görüyoruz. Bu rolü yorumlayan sanatçının telefon çaldığı andaki yüz ifadesi de çok önemli, çünkü telefonda ona kocasından bir haber olup olmadığı sorulmaktadır genellikle. Bu sorular bekleyişin ağırlığını, katlanılmazlığını anımsatmaktan, acısını arttırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Ya da bir zil sesinin ardından bekleyişinin bittiğini   öğrenecektir. Her iki durumda da zil sesi tedirgin ediciliği ve umudu içinde barındırmaktadır. Bu bakımdan ve her anıyla gerçekten yorumlanması zor, ama oyuncusuna büyük olanaklar sağlayan bir rol bu.

Acının, umutsuzluğun, aşkın bekleyişini dile getiren Bekleyiş insanın boğazına bir yumru gibi oturan, yüreğini sızlatan, bir anlamda savaş karşısındaki insanı da gündeme getiren bir oyun.

YAŞAR İLKSAVAŞ

www.dirensanat.com

PAYLAŞIM
Önceki İçerikKARAGÜL’ÜN ‘FİKRİYE’Sİ CEZAEVİNDEKİ MAHKUMLARLA OYUN SAHNEYE KOYDU!
Sonraki İçerikTİYATRO PERA ŞUBAT 2015 PROGRAMI
YAZAR VE ÇEVİRMEN 1949 yılında İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi, Galatasaray İktisadî ve Ticarî Bilimler Akademisi'ni bitirdi. İşletme İktisadı Enstitüsü'nde master yaptı. Kom Tekstil ve Konfeksiyon Fabrikaları A.Ş.'de 29 yıl idarî ve malî işler müdürlüğü ve genel müdür muavinliği yaparak üst düzey görevlerde çalıştı ve aynı fabrikadan emekli oldu. Yaşamının uzunca bir döneminde İhsaniye Altsokak'ta, ailesiyle oturdu. Üniversite yıllarında tiyatro ve kitap eleştirileriyle denemeler yazmaya başladı. Sonra yalnızca tiyatro eleştirileri yazmayı sürdürdü. Yine üniversite yıllarında başladığı çevirmenliği de hiç bırakmadı ve 2000 yılında emekli olduktan sonra çeviriye ağırlık verdi. Yeni Gazete, Hürriyet, Dünya, Hürgün, Yeni Ortam, Gazette 13, Son Saat gazetelerinde tiyatro ve kitap eleştirileri, Cumhuriyet gazetesinde derleme ve derleme çevirileri yayınlandı. Hürriyet Gösteri, Tempo, Papirüs, Yeni Dergi, Yeni Ufuklar, Oluşum, Yeni İş Dünyası, Çağdaş Sanat, Aylık, Best, Downtown dergilerinde 1970'den bu yana tiyatro eleştirileri ve diğer yazıları yayınlandı. De Yayınevi, Can Yayınları, Gelişim Yayınları, Bilgi Kitabevi, Kelebek yayınları, Altın Kitaplar, Doğan Kitap, Everest ve Oğlak yayınlarında elliye yakın çevirisi çıktı.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.