Marki de Sade: yaşadığı yüzyılda insanların nefret ettiği, tiksindiği, iğrendiği, akıl hastanesinde ve ceza evlerinde çürüttüğü bir yazar…

 

Yaşar İlksavaş
Twitter @Yasarilksavas
info@dirensanat.com

Marki de Sade: insanlığın ruhundaki kötülüğü, çarpıklığı haykırdıkça toplum dışına itilen; doğa-toplum ilişkisini çağının çok ötesinde değerlendirdiğinden sevgisiz bırakılan bir bilinç…

Marki de Sade: zenginliğe, paraya, eşitsizliğe sürekli karşı çıkan, aristokrat olmasına karşın Devrim’de halkın yanında yer alan bir soylu…

Jean Paul Marat: Bir bilim insanı ve doktor. Fransız Devrimi’nin en önemli sembollerinden. Şiddet yanlısı.Despotizme karşı.Ona göre Devrim için kan dökülmesi mübah. Soylulara karşı.Geçmişle bağların tümüyle kopartılması için kafaların kesilmesinden yana. Soylulara ve devrimi sömürenlere ağır cezalar verilmesini, devrim düşmanlarının öldürülmesini savunur. “100.000 kişinin kellesi kesilecek,” diye haykırması belleklerdedir.

Gerçek yaşamlarında asla bir araya gelmemiş bu iki kişi Peter Weiss’ın ünlü piyesi, aynı zamanda yazarının ününü borçlu olduğu piyesi Marat-Sade’da bir araya gelir. Marat-Sade özgün adı “Jean Paul Marat’nın Takibi ve Öldürülmesinin Charenton Akıl Hastanesi’nde Mösyö de Sade Yönetiminde Hastalar Tarafından Canlandırılması”nın akılda kolayca kalması için kısaltılmış hali.Bu arada, Charenton akıl hastanesinin bir akıl hastanesi olmaktan öte yönetici sınıfın toplum ve kendileri için zararlı gördükleri, halkın tepkisini çeker korkusuyla yargılamaktan çekindikleri kişilerin, siyasi suçlarından ötürü tutuklananların yatırıldığı bir yer olduğunu da anımsamakta yarar var.

Oyunun konusu ilk bakışta Marat’nın Charlotte Corday tarafından inatla aranıp bulunması ve içinde yaşadığı küvette boynunda taşıdığı haç biçimindeki hançerle vurularak öldürülmesidir. Oyun bunun ötesinde Fransız Devrimi’nin özeleştirisidir. Ayrıca, toplumsal varoluşa inanan Marat’nın karşısında bireysel varoluşa inanan Marki de Sade vardır. De Sade Marat ile söyleşirken iki farklı tezin, iki farklı tavrın çatışmasına tanıklık ederiz. Oyun broşüründe de belirtildiği gibi, “bu oyunla birlikte ölüm ile yaşam, devrim ile yıkım, düzen ile kaos cinayet ile tutku birbirinin içine geçer.” Kolektivist ve idealist Marat’nın karşısında bireyin özgürlüğünü ve özgürleşmesini savunan marki vardır.

Peter Weiss Marat-Sade’I oyun içinde oyun tekniğiyle yazmış. Tartışmaları sahneye getirirken taraf tutmamaya özen göstermiş. Tarihteki gerçek kişilere yer yer sembolik anlamlar da vermis. Örneğin Coulmier bir anlamda sansürün simgesi gibi. Charlotte Corday’in silaha dönüşen boynundaki haç dinin tehlikeli bir silah olabileceğini de göstermekte. Sade’ın eserlerinde işlediği ölüm, yaşam, özgürlükler, tanrı, din, şiddet öfke, cinsellik… oyunda kendilerine yer bulmakta. Sade’la Marat arasındaki uzun konuşmalar yer yer ağır gelebilir ama, Sade’ın felsefî tartışmalarındaki uzun dialogları göz önüne alındığında, hiç de şaşırtıcı değil. Hattâ doğru bir tercih kanımca.

Oyun içinde oyun yöntemiyle yazılmış olan, izlenmesi de, oynanması da oldukça zor oyunu Aytuğ Erdil dilimize çevirmiş, Emre Tandoğan sahneye koymuş. Oyun kısaltılmış olmasına karşın değerinden hiçbir şey yitirmemiş. Anıl Can Beydilli’nin başarılı bir dramaturji çalışması. Sahneyle salon çok doğru bir biçimde birleştirilerek kullanılmış. Seyirci sanki Charenton Akıl Hastanesi’ndeki “Marat-Sade” oyununu izliyormuş gibi hissediyor kendini. Bunda, seyircilerin gerisindeyken bile, oyundan ve rollerinden bir an olsun kopmayan oyuncuların katkıları büyük.

Oyuncular arasında hiç bozulmayan bir birliktelik ve uyum dikkati çekiyor. Hepsi de neyi niçin yaptıklarının, yorumladıkları karakterlerin bilincinde. Kısıtlı bir bütçeyle yapıldığı belli olan Hilâl Polat’ın kostüm, Emre Tandoğan’ın dekor tasarımı oyunun yorumuna katkıda bulunan yaratıcı çalışmalar. Gençlerin tiyatroya yüreklerini koyduğunu anlıyor, hissediyorsunuz oyunu izlerken. Hepsini yürekten kutluyorum.

Marat-Sade Devrim günlerinde geçen, seyirciyi düşünmeye, tartışmaya ve bugünü sorgulamaya yönelten bir oyun. Kadiköy Emek Tiyatrosu ve Küçük Salon işbirliğiyle hayata geçirilmiş olan bu oyun tiyatro aşkıyla, yüreğinde tiyatro heyecanı ve sevgisiyle nelerin başarılabileceğinin güzel bir örneği.

Yaşar ilksavaş

Diren Sanat/Yazarlar


SEANSLAR

  • 11.01.2020 – CUMARTESİ / 20.30

    Kadıköy Emek Tiyatrosu, İstanbul

  • 19.01.2020 – PAZAR / 19.00

    Kadıköy Emek Tiyatrosu, İstanbul

  • 24.01.2020 – CUMA / 20.30

    Kadıköy Emek Tiyatrosu, İstanbul

  • Bilet Bilgileri
PAYLAŞIM
Önceki İçerikKAPILARIN DIŞINDA’ Olmak; Ersin Umut Güler ve Cenk Dost Verdi Anlattı
Sonraki İçerik‘İki Kadın’ Oyunu Tatavla Sahne’de
YAZAR VE ÇEVİRMEN 1949 yılında İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi, Galatasaray İktisadî ve Ticarî Bilimler Akademisi'ni bitirdi. İşletme İktisadı Enstitüsü'nde master yaptı. Kom Tekstil ve Konfeksiyon Fabrikaları A.Ş.'de 29 yıl idarî ve malî işler müdürlüğü ve genel müdür muavinliği yaparak üst düzey görevlerde çalıştı ve aynı fabrikadan emekli oldu. Yaşamının uzunca bir döneminde İhsaniye Altsokak'ta, ailesiyle oturdu. Üniversite yıllarında tiyatro ve kitap eleştirileriyle denemeler yazmaya başladı. Sonra yalnızca tiyatro eleştirileri yazmayı sürdürdü. Yine üniversite yıllarında başladığı çevirmenliği de hiç bırakmadı ve 2000 yılında emekli olduktan sonra çeviriye ağırlık verdi. Yeni Gazete, Hürriyet, Dünya, Hürgün, Yeni Ortam, Gazette 13, Son Saat gazetelerinde tiyatro ve kitap eleştirileri, Cumhuriyet gazetesinde derleme ve derleme çevirileri yayınlandı. Hürriyet Gösteri, Tempo, Papirüs, Yeni Dergi, Yeni Ufuklar, Oluşum, Yeni İş Dünyası, Çağdaş Sanat, Aylık, Best, Downtown dergilerinde 1970'den bu yana tiyatro eleştirileri ve diğer yazıları yayınlandı. De Yayınevi, Can Yayınları, Gelişim Yayınları, Bilgi Kitabevi, Kelebek yayınları, Altın Kitaplar, Doğan Kitap, Everest ve Oğlak yayınlarında elliye yakın çevirisi çıktı.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.