Şaban Özdemir
Kâşifti Hami Bey… Birçok genç yazar, şair, eleştirmen onun tezgâhından geçmiştir desem abartmış olmam. Gösteri koleksiyonu tetkik edildiğinde ne demeye çalıştığım daha iyi anlaşılır. Gösteri, birçok edebiyatçı için bir okuldu. Türk edebiyatından Gösteri ve benzer bir iki dergiyi çıkardığınızda edebiyatımız kuşa döner. Birçok edip için çok önemlidir Hami Bey… Orhan Pamuk’un yazılarını topladığı Öteki Renkler’de bazı makalelerin künye bilgisinde “Hamiş” yazar. Bilmeyene anlamsız gelebilir belki ama o künye bilgisi Hamiş’le özdeşleşen Gösteri dergisine işaret eder. Haddizatında Hamiş, Gösteri; Gösteri de Hamiş’ti.
Hami Çağdaş’ı sanırım 90’lı yılların sonunda tanıdım. Doğan Hızlan’ın yanına gidip gelirken her daim onun yanında gördüğüm ve insana yaşama sevinci veren gülüşünü yüzünden hiç eksik etmeyen biriydi benim için. İtiraf etmeli ki bu gülüşe önceleri çok sinir olurdum. Hiç mi derdi yoktu bu adamın? Her zaman gülebilir miydi biri? Evet, Hamiş’se gülebilirdi. Her zaman mutlu, her zaman “aslan gibi” bir havası vardı onun. En sıkıntılı olduğunuz zamanlarda onu görmek insanın gönlüne kelebekler kondurur, kelebekler kaldırırdı. Gösteri’de bulunduğum, maddi ve manevi buhranlarımın doruk zamanına ulaştığı bir günde pozitif havasıyla beni nasıl teskin ettiğini, handiyse gönlüme oturanı dağı bir kuş misali kaldırdığını unutamıyorum. Mücbir sebeplerden ayrıldığım Gösteri’den sonra kerhen de olsa öğretmenliğe başladım. Uzun yıllar ruberu görüşemedik Hamiş’le… Arada bir telefonla ancak. Bazı insanların sesini duymak insana mutluluk verir ya Hami Bey öyleydi. Onunla konuşmak bana çok iyi gelirdi, kendimi ferahlamış hissederdim.
Edebiyattan iyice uzaklaştığım, anlamını sorguladığım bir hayatı sürdürürken Hami Bey bana umut ışığı oldu desem yeridir. Görüşmek, muhabbet etmek istediğimi ısrarla vurguladığım bir telefon konuşmasından sonra Gezi Pastanesi’nde buluştuk. Hamiş artık bastonluydu. Neşesinden gram eksiltmemişti ama daha sonraki zamanlarda onu taşımakta inatçılık eden bacaklarına bir destek bulmuştu. Neşeliydi o gün, sadece Gezi’nin o nefis tatlılarını yiyemediği için hayıflanıyordu. O gün o kadar güzel şeyler konuşmuş olmalıyız ki edebiyatla tekrar ilgilenme kararı aldığımı hatırlıyorum.
Kimseyi meşrep, mezhep, aidiyet, tercih, ırk yönünden ayırt ettiğine şahit olmadım.
Daha sonra sıkça konuştuk Hami Bey’le… Her seferinde neşe saçtı, ufuk açtı bana. O; insana, zamana, eşyaya farklı bakan biriydi. Kimseyi meşrep, mezhep, aidiyet, tercih, ırk yönünden ayırt ettiğine şahit olmadım. Herkesin, her şeyin güzel taraflarını gören biri yapıya sahipti. Edebiyat camiası genelde sınırların çok belirgin olduğu, tabiri caizse “bizim mahalle”den olmayanın sesinin yükselmesine, bırakın sesinin yükselmesine adının anılmasına izin verilmeyen bir ortamdı. Hamiş’in yıllarca çıkardığı Gösteri dergisinde bu sınırlar yoktu. Edebiyata hizmet eden kim varsa hakkaniyet ölçüsünde yer verirdi sayfalarında.
Orhan Pamuk’un yazılarını topladığı Öteki Renkler’de bazı makalelerin künye bilgisinde “Hamiş” yazar
Kâşifti Hami Bey… Birçok genç yazar, şair, eleştirmen onun tezgâhından geçmiştir desem abartmış olmam. Gösteri koleksiyonu tetkik edildiğinde ne demeye çalıştığım daha iyi anlaşılır. Gösteri, birçok edebiyatçı için bir okuldu. Türk edebiyatından Gösteri ve benzer bir iki dergiyi çıkardığınızda edebiyatımız kuşa döner. Birçok edip için çok önemlidir Hami Bey… Orhan Pamuk’un yazılarını topladığı Öteki Renkler’de bazı makalelerin künye bilgisinde “Hamiş” yazar. Bilmeyene anlamsız gelebilir belki ama o künye bilgisi Hamiş’le özdeşleşen Gösteri dergisine işaret eder. Haddizatında Hamiş, Gösteri; Gösteri de Hamiş’ti.
Sadece edebiyat değil sanatın birçok dalına amansız bir iptilası vardı Hamiş’in. Bir dönem büstünü yaptırmak için Mimar Sinan Üniversitesine sık sık gittiğini hatırlıyorum. Hele tiyatro… Aşktı onun için. Bir sevda, bir tutku… Edebiyat ve sanatın merkezinde olmasına rağmen yazdığı sınırlı sayıda yazının ekseriyeti tiyatro üzerinedir.
Her şey, herkese yakışmaz
Her şey, herkese yakışmaz. İnsanlar tarzlarını bulmak için birçok deneme yapar, çok paralar harcarlar. Hamiş ise tarzını kendini oluşturan, ne yapsa yakışan, asla yadırganmayan biriydi. Sakalını maviye boyaması garipsenecek bir durum değildi ya da saçının sadece bir tarafını uzatması… Dedim ya Hamiş’ti o, eskilerin tabiriyle nevi şahsına münhasırdı.
Edebiyatın ve sanatın her dalına önem verirdi. Bir gün “Genç şairlerle buluşacağım, hadi sen de gel” dedi. Şimdilerde 50’lerini sürmekte olan beş altı şairle Taksim’de buluştuk. Ben sadece dinledim. Hami Bey onlarla öyle tatlı sohbet etmiş, onlara öyle tavsiyelerde bulunmuştu ki konuşan sanki bir bilgeydi.
Mesaimin, hayat gailemin çok yoğun olduğu bir yaz tatili sonrası aradı. “Gezdin, tozdun, artık çalışma vakti. Hafta sonu gel de konuşalım.” dedi. Hayatımda yaptığım en güzel kahvaltılardan birini Sabit Bey ve Hamiş’le evlerinin o sıcacık terasında yaptım. Gösteri’ye bir dosya hazırlamamı istedi. Dosyayı hazırlarken hiçbir şekilde beni sınırlandırmayıp sadece tavsiyelerde bulundu.
Gösteri dergisi ile özdeşleşmişti adı. Her ne kadar genel yayın yönetmeni Doğan Hızlan gözükse de derginin her şeyini Hami Bey yapardı. Doğan Hızlan, derginin çıktığını görür, köşesinde dergi ile ilgili haber yapardı. Edebiyatımızda çok önemli bir yere sahip olan Gösteri, umarım onun bıraktığı yerden ve onun izinden devam eder.
Hami Bey gitti… Ardında koca bir boşluk bırakarak…