İstanbul’un alternatif tiyatrolarından Mekân Artı kısa bir süre önce içinde bulunduğu binanın el değiştirmesi üzerine kapanacağını duyurmuştu. Mekân Artı 15 Mart’a kadar bugüne kadar sahnelediği oyunları art arda bir kez daha seyirciye sunacağını da duyurmuştu… ‘Şiddet Üçlemesi’ndan ‘Şeker’ son kez 1 Mart akşamı sahnelendi. ‘Şeker’I son kez izleyip ekibi kutladıktan sonra Ufuk Tan Altunkaya ve Didem Kaplan ile Mekân Artı’nın serüvenini ve gelecek iiçin planlarını konuştuk…
Mekân Artı nasıl kuruldu. Hangi yollardan geçtiniz, hangi engelleri aşıp bugünlere nasıl geldiniz?
Biz bu serüvene 2010 yılında başladık. Bu mekânı bulduğumuz zaman atıl durumda bir garajdı. Gecemizi gündüzümüze katarak böyle bir mekâna dönüştürdük. Mekân Artı ağırlıklı olarak oyun sahneleme teknikleri üzerine çalışan ve bu alanda alternatifler sunan bir tiyatro olmayı seçti. Zaman zaman başka tiyatroların oyunlarına ev sahipliği yaptık. Kendimize ait bir seyirci kitelesi oluşturduk. Kendi dilimizi ve formumuzu oluşturduk. Elbette o kadar çalışıp çabalayıp emek verip belirli bir noktaya getirdikten sonra burayı kaybetmek bizi üzdü. Yapılacak bir şey yok. Çünkü mekân sahibi doğal olarak daha çok kira ödeyen birisine kiralamak istiyor. Ona da söyleyecek bir şey bulamıyorum. Aslında yaşananlar tamamen devletin kültür politikası ile ilgili bir şey. En basit örneği AKM’nin yıllardır kapalı kalması devletin nasıl bir kültür politikası izlediğinin göstergesi
Sonuçta bir toplumsal sorumluluğu yerine getiriyorsunuz. Tiyatro yapıyorsunuz. Tiyatronun hem ayakta kalması için çabalıyor hem de hiç denenmeyen yöntemleri deneyerek tiyatroculara ve tiyatro severlere farklı alternatifler sunuyorsunuz. Hepsinden önemlisi sadece teknik ve yöntem değil, işlediğiniz konular açısından da ‘öteki’lerin hikâyelerini işlemeniz önemli… Ve tüm bunları büyük güçlüklerin üstesinden gelerek yapıyorsunuz. Beklediğiniz desteği alamadığınız, örneğin kirayı ödeyemediğinizde yada en basiti elektrik faturasını ödeyemediğinizde ne düşünüyorsunuz?
Doğrusu bunların hepsini yaşıyoruz. Üzülüyoruz ama elimizde geldiğince kimseye ihtiyaç duymadan kendi ayaklarımızın üzerinde durmaya çalışıyoruz ama bu çok zor. Daha önce de söylediğim gibi hepsi devletin kültür politikası ile ilgili… Bunu ille de devletin para dağıtması olarak değerlendirmeyin. Mesela; devlet öyle bir tiyatroyu destekleyici, önemseyici kültür politikası izler ki seyirci ben şu tiyatroya gideyim de biraz destek olayım dememeli, tiyatroyu sevdiği için gitmeli, oyunlarını sevdiği için izlemeli. Yeri geldiğinde biri çıkıp da, “ben bu salonu tiyatroya hibe ediyorum” diyebilmeli. Devlet, salonlar verip, salonlarını sabit yatırımlarını yapıp tiyatro yapanların işlerini kolaylaştırmalı.
Bunun yerine tam tersini yapıp merdiven altlarına iteleyerek tiyatro itibarsızlaşmaya itiliyor. Bu gelişmeler sırasında seyircinin tepkisi nasıldı?
Seyircimiz bizi hiç yalnız bırakmadı. Bilet alarak, oyunlarımızı izleyerek çok destek oldular. Birçok seyircimiz Mekân Artı’ya katkıda bulundu. Onlar sayesinde ayakta kaldık. Buraya kadar geldik. Bir salonun elektiriği, kirası, faturaları vs. düşünüldüğünde ayakta kalması çok zor. Bir tiyatronun amacı da, seyirci gelsin bilet alsın, bizi ayakta tutsun, olmamalı. Bizim güzel olanı, doğru olanı sunduğumuzda ya da bunları verebilme imkânlarına sahip olduğumuzda seyircinin zaten gelmesi gerekir. Yani seyirci tiyatroya sadece oyun izlemek için gelmeli. Bizim de sadece tiyatro yapıp ve başka endişemizin olmaması gerekiyor. Bu her geçen gün daha da zorlaşıyor.
Alternatif tiyatrolar seyirci sayısını da artırdı. Bir yandan topluluk ve seyirci sayısında artış var. Bir tiyatronun kendisine ait mekânı olması nasıl bir avantaj ya da dezavantaj sağlıyor?
Bugüne kadar başka tiyatrolara turneye de gittik. Ama hiçbiri kendi salonun gibi olmuyor. Programlamayı ona göre yapmak zorundasın. İstediğini bulamayabilirsin. Her seyircinin alıştığı oyun formatı farklı olabilir. Örneğin bizim oyunlarımız sahneleme teknikleri ve yöntemleri ağırlıklı, bu nedenle mekân düzeni de ona göre. Başka bir tiyatronun seyircisi başka bir konsepte alışkın olabilir… Burada seyircimizi istediğimiz gibi ağırlıyoruz. Oyun programlarımızı kendimize göre yapıyoruz. Oyunları kendi formatımıza uygun seçiyoruz.
Bunlar oyun seçimlerini nasıl etkiliyor?
Salonumuz olmadan da bir çok farklı mekânlarda oyunlar sergiledik. Örneğin bir tanesini ormanda oynadık. Seyircileri servislere bindirip ormanın içinde oyunlar izlettik. Tabiki kendi sahnemiz olunca sahnemize uygun oyunlar düşünüyoruz.
Bundan sonra nasıl bir yol izleyeceksiniz?
Salon arayışına devam edeceğiz. Bu süre zarfında geçen sezon oyunlarımıza 15 Mart’a kadar son kez oynayacağız. Uygun salon bulana kadar diğer tiyatroların sahnelerini kullanacağız. Biz de yeni bir mekân düşünüyorduk. Daha büyük daha merkezi bir yerde bir salon…
Burayı kiraladığınızda böyle bir sonuçla karşılaşacağınızı biliyor muydunuz?
Elbette, burayı beş yıllığına kiraladığımızda böyle bir sonucun olacağı belliydi. Ama yine de insan uzun süre her köşesine emek verince bir bağlılık da oluşuyor. Bu ayrılık biraz üzecek bizi. Belki de daha güzel fırsatların doğurur.
Mekânın kapanması seyirci veya oyuncu kaybetmenize yol açar mı?
Sanmıyorum… Oyuncularımızla her zaman iç içeyiz. Proje üzerinde anlaşıp yola devam ediyoruz. Seyircimiz zaten bizim ne tür oyunlar sergilediğimizi biliyor. Nerede olursak olalım bize gelecek bir seyirci kitlemiz var. Tabii ulaşım da çok önemli. Sanırım bir sure tiyatrolara misafir gittikten sonra kendi sahnemizi tekrar açarız.
Mekân Artı’nın kapanıyor olmasını bir bültenle duyurduğunuzda, hiç bağırmayan gayet anlayışlı, doğal ve hüzünlü bir dil kullandınız. Başkası olsaydı bunu daha da büyütüp bir mücadele konusu haline getirebilirdi….
Öncelikle bunu abartmak istemedik. Özellikle tahrik edici olmayan bir dili tercih ettik… Bu alanda bizi doğru anladığınız için teşekkür ederiz. Biz mekân sahibini de anlayışla karşılıyoruz. Bizim veya seyircinin yapabileceği bir şey yok. Sonuçta özel mülk sahibi daha çok gelir elde edebileceği birisine sattı. Söylediğim gibi asıl sorun devletin izlediği kültür politikası. Tiyatroyu değerli bir şeymiş gibi göstermezsen insanlarda tiyatroyu destekleyecek bir alan olarak düşünmez. Değerli görülüp görülmemesi. Bundan dolayı da alan kişi de en çok kazanç getirecek işi düşünüyor. Eğer devletin politikası gerek teşvik gerek başka yollarla tiyatroyu değerli ve önemli bir şey gibi gösterseydi veya bazı kolaylıklar sağlasaydı vatandaş da tercihini tiyatrodan yana kullanacak, “burayı tiyatro sahnesi olarak kullanılmasını istiyorum” diyecekti.