Cihangir’in yeni tiyatrolarından Tiyatro Tatavla, tiyatro severlerin uzun yıllar önce Devlet Tiyatroları’nda izlediği ‘eskimeyen oyunlar’dan Cadı Kazanı’nı sahnelemeye başladı. İlk oyunun ardından yönetmen Eraslan sağlam ile oyun ve sahneleme hakkında bir söyleşi yaptık…

‘Cadı Kazanı’nın yönetmeni Eraslan Sağlam:

Cesaretimi Arthur Miller’dan aldım

sabit doğan
SABİT DOĞAN

Söyleşimize oyunun metninden başlayalım istiyorum. Metni biraz kısaltmışsınız. Ancak gördüğüm kadarıyla oyunun ana omurgası hiç bozulmamış. İstanbul’da izlediğimde özellikle mahkeme sahnelerinin metne sadık bir biçimde oynandığını ve oldukça uzun olduğunu hatırlıyorum.

Bu zamanda seyirci o kadar fazla oyunlara tahammül edemiyor. Oyunun tümünden kesintiler yaptım. Bölüm bölüm kesildiği için söylediğiniz gibi oyunun omurgasında bir değişiklik görülmüyor. Oyunun yaklaşık üçte birini kestim. Eğer bu oyunu seyirci ile buluşturmak istiyorsanız yapabileceğiz başka bir şey yok. Elbette ben oyunun tümünü izlemeyi isterim, ama seyirci artık istemiyor. Bir de mekân küçük olunca seyirci bunalıyor.

 

Sanırım oyunu daha önce izlememiş olanlar bu kesintilerin farkına varmayacaklardır. ‘Cadı Kazanı’nın tiyatro tarihimizde talihsiz bir yeri de var. Atatürk kültür Merkezi Kültür Sarayı olduğu yıllarda hem ‘Cadı Kazanı’ hem de 4. Murat’ oynadığı günlerde AKM yakılmıştı. O zamanlar malum basında ‘Cadı Kazanı’ aleyhine yazılar çıkmıştı. Niçin bu oyunu seçtiniz? Uzun sure oynanmadı, tüm dünyada dinsel bağnazlığın yeniden şahlandığı bu günlerde bu oyunu sahnelemek…

Tiyatro Tatavla’nın diğer tiyatrolardan farkı, daha çok meselesi olan oyunları sahnelemek. İlk olarak Aktör Kean ile başladık. Aktör Kean’in de asıl meselesi iktidar ile sanatçı arasındaki ilişkidir. Daha sonra kadına yönelik şiddet ile ilgili ‘Üç Kadın Bir Turna’yı sahneledik. Her iki oyunu da zaman zaman seyirci karşısına çıkarıyoruz. Uzun bir süredir, çevremde aklına, gözüne kulağına güvendiğim insanlar “bugünlerde bir ‘Cadı Kazanı’ sahnelense tam zamanıdır” diyorlardı. Yani tam zamanı yaptık yaptık yapmadık bu fırsatı kaçırdık gibi geliyordu bana. Etrafta hiç kimse de cesaret edemedi. Kimse cesaret edemeyince de o zaman ben yapayım dedim. Sonra bana bir çok kişi de sordu: Nasıl yaparsın diye? Yaptım, çünkü metne, Arthur Miller’a  çok inandım. Cesaretimi oradan aldım. Ben bir oyuncuya böyle bir teklifle gideceğim ve o oyuncuda bırakın geri çevirsin.

Böyle bir oyun ancak inanmış bir oyuncu kadrosu ile oynanırsa kotarılır. Çok dinamik bir yönetim tarzınız var. Bununla birlikte sözler asla geride kalmıyor. Salemli kızların korkuları ve içlerine şeytan girmiş halleri, Procter’ların gerginlikleri seyirciye yansıyabiliyor. Niçin böyle bir sahnelemeyi seçtiniz?

Salem’de ya da Artur Miller’ın bunu yazdığı MaCarthy döneminde 1950’lerin Amerika’sında ya da  2014 Türkiye’sinde öyle tuhaf şeyler oluyor ki. Öyle büyük paranoyalar yaşanıyor ki… Hepimiz o kadar gerginiz, gelecekten endişeliyiz. Durup bekleyecek zamanımız yok. Bu sözlerin hiçbirini tarta tarta söyleyecek bir durumumuz yok. Oyunda şeytanla işbirliğiyle suçlananlar idam edilecekler… Bu gerginliği, orada ya da başka yerlerde yaşananların gerginliğini yansıtmamız gerekiyor.

eraslan sağlam yakından

Oyunu Arthur Miller McCarthy dönemini eleştirmek için yazıyor. O yıllarda birçok sanatçı, aydın McCarthy Komisyonlarında komünistlerle işbirliği ile suçlanıyor, kimi işlerinden olmamak için işbirliği yapıp listeler veriyorlar ve o listelerdeki sanatçılar bir on yıl boyunca iş bulamıyor, sürünüyor. İhbarcılar, komisyonun istediği isimleri verenler daha çok iş alıyor, ünlerine ün katıyorlar. Ne kadar tanıdık ilişkiler…

Evet. Arthur Miller, bütün bunları 1950’lerin Amerika’sında değil de 1650’lilerin Salem’inde yaşatıyor benzer olayları. Mahkeme sahnesinde bunu çok net bir biçimde görüyoruz. Başkalarını ihbar ediyor olmak kasabanın ileri gelenleri karşısında bir statü kazanmanızı sağlıyor, çünkü onları güçlendiriyorsun. Başkalarına iftira attığın zaman kurtuluyorsun. Şeytan beni kandırdı, diyorsun. Asıl problem “şeytan da yoktur cadı da yoktur” dediğin zaman çıkıyor, çünkü egemen güçlerin insanları tehdit edecekleri bir şey lazım. Örneğin Abigail’in amacı Elizabeth Proctor’ın ölmesini ve kocası ile çiftliği ele geçirmek. Olay bu kadar basit aslında. Kızların hepsi çocuk yaşta, nelere yol açtıklarını bilincinde değiller, sadece Abigail’den korkuyorlar. Rebacca bunların bir gün geçeceğini söylerken, ergenlik bunalımını işaret ediyor: “Kızlar büyür hastalıkları iyileşir. Sakin bırakacaksın döner gelir”, “deliliği geçer onun” diyor.

Yeri gelmişken, kasabalarda, kapalı toplumlarda yaşanan baskı altındaki cinselliği de öne çıkarmışsınız. Devlet tiyatrosu yorumunda bu o kadar gözlenmiyordu.

Olmazsa olmaz zaten. Çünkü birbirlerini yiyorlar. Az bile yaptık… Aslında anlaşılıyor ama çok da göze batırılmıyor.

‘Cadı Kazanı’nın çok katmanlı bir okuması yapılabilir. Bütün bu kapalı toplum-kasaba kültürü, dinsel bağnazlık, dini istismar temaları kadar, Miller’ın bir siyasal-ekonomik değişim şeması da çızdiği söylenebilir… Burjuvalaşan varlıklarını din adamları ile işbirliği yaparak büyüten çiftlik sahibi ile topraklarını ellerinden almaya çalıştığı küçük çiftçi karşıtlığı. Düzeni kurmaya çalışan din adaemları ve siyasi yöneticiler gibi…  

Evet… kostümlerde de bunu vurgulamaya çalıştık. Amerikanın ilk köylüleri, ilk göçmenler Mormonlar. Tutucu Katolikliğe yakın ama aslında Protestanlar. Hepsi aynı kıyafetle dolaşıyor. Çokda lüks, gösteriş günah. Bakır şamdanlar varken rahibin altın şamdanlar istemesi bu değişimin habercisi. Oradaki köylü çiftçi Proctor aslında emeği temsil ediyor. Alın teri ve kas gücü ile çalışan biri… Diğer taraftan da başkalarının emeği üstünde gücünü kuran biri, bubahen ile topraklarını genişyletmek istiyor. Kilise ile ilişkiyi de sıkı tutuyor. Orda da diyor ya başkalarının tarlalarını çalıyorsunuz diyor.

image018image003image015

Kostüm tasarımı kadar, küçük bir sahne olmasına karşın, basit ve işlevli dekor tasarımı da çok başarılı. Oyunu yönetirken en çok nerede zorlandınız?

Mekânın çok zorladığını itiraf ederim. Ben, limitli çalışan bir yönetmenim. Bu sahneye uygun oyun çıkardık. Bir duygu üç buçuk gramsa üç buçuk gramdır. Dört gram yada üç gram değildir. Şimdi sahne yapısıyla en önde izleyene her şey çok büyük geliyor. En geride izleyene ise herşey çok küçük geliyor. Oyuncu öyle bir gerçeklik duygusu ile oynamak zorunda ki. Hem en öndeki seyirciye hizmet etsin hem de en arkadaki seyirciye hizmet etsin. Beni asıl zorlayan nokta buydu.

Oyuncuların ifadelerinde hiç zorlama ve abartı yoktu…

Ben abartıyı hiç sevmem. Poza yatmak gibi bir duruma asla müsaade etmem. Arthur Miller o kadar iyi yazmış ki hemen bunu bir poza yatarak vurgulama eğilimi yaratıyor oyuncuda. Ben hep bunun karşısında durdum. Yazarın çok iyi yazdığını sadece söyleyelim istedim. Lafın üstüne abanıp onu bir romantizm içinde söylemek oyunu çok baltalardı.

1507213_10152956446139084_5018431635618387879_o
Elizabeth Proctor rolü ile Tuba Zehra Sağlam çok başarılıydı.

Müzik de çok ilgi çekiciydi…

Bir tasarımcı ile çalıştık. Oyunun dini bir meseleyi anlattığını, bir kilise müziği gerektiğini düşündük. Oyunda rol alan sanatçılar bildiğimiz Hallelujah idi. Sadece insan sesinden oluşan bir müzik olsun istedim. Aslında bu dünyayı kuran da yıkan da Abigail ve etrafındaki insanlardır. Yaşananlar o kadar insanlık dışı, o kadar yabancı ki müziği de bize yabancı bir şey olsun, elektronik müzik olsun istedim. Brceht’in deyimi ile bizi koparıp yabancılaştıracak bir müzik. Birinci perdenin finali benim için çok önemli bir finaldi. Besteci Altuğ Kutluğ öyle bir polifonik beste yaptı ki bir yandan çağdaş bir yandan da geleneksel bir beste. Final müziği ise Fazıl Say’dan. Bu hep zihnimi meşgul ediyordu. Bir gün Fazıl Say’ın ‘İnsan İnsan’ını dinledim, ilk kez dinliyordum ve çok etkilendim. Evet, bu müzik bu oyunu anlatıyordu. Ertesi gün Fazıl Say’ı aradım ve bu besteyi oyunda kullanmak istediğimi söyledim. “Benim için şereftir” diyerek kullanmamıza izin verdi. Benim seyircilerden edindiğim izlenim de bu müziğin oyunla çok uyuştuğu.

‘Cadı Kazanı’ yorucu bir oyun. Ne zamanları oynayacaksınız?

Her cumartesi Tatavla Sahne’de oynayacağız. Daha sık bir prodüksiyonu kaldıramam.

Başka bir sahnede oynamayı düşünüyor musunuz?

Taşımak zor. Ama turne teklifleri gelirse düşünürüz.

Biraz da Tiyatro Tavala’dan söz edelim. Ne zaman kuruldu, niçin adı Tatavla?

Benim atölye çalışmalarım var eğitmenlik yapıyorum, oyun yönetiyorum, oynuyorum. Bir süredir çevremdekiler kendi sahnemi açmamı istiyorlardı. Ben de istiyor ama sürekli erteliyordum. Bir gün Kurtuluş’ta eski bir berber dükkanı gördüm, içimdeki istek alevlendi. Bir yıl önünden geçmedim. Korktum. Gidersem tutacağımı biliyordum. Bir gün hadi gireyim dedim. Girdim ve kiraladım. Orada oyunculuk atölyesi düzenledim. ‘Tatavla adı oradan, Kurtuluş’un Rumca adından geliyor. Etimolojik olarak ‘at ahırı’ndan geliyor… Sembol olarak kendimize gülümseyen. göz kırpan bir Shakespeare seçtik. İlk Shakespeare tiyatrosunun temsilleri de at ahırında başladığı birbiri ile örtüştüğü için bu adı seçtik. Başka bir semte gitsek de ismimizi değiştirmek istemedik.

Cadı Kazanı’ dışında hangi oyunlar var. Gelecek için tasarılarınız neler?

‘Üç Kadın Bin Turna’, ‘Aktör Kean’ devam ediyor. Yeni oyun olarak Genet’nin ‘Hizmetçiler’inin provalarına başlıyoruz. Farklı bir yorum olacak. Ben de hizmetçilerden birini Solange’ı oynayacağım. Şubat ayına yetiştireceğiz.

CADI KAZANI

“Cadı Kazanı”; toplum değerlerini ve ahlak anlayışını tartışmaya açıyor.

20. yüzyılın en önemli Amerikalı dram yazarlarından biri olarak kabul edilen Arthur Miller, yazdıklarıyla dönemin ‘Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi’nin dikkatini çekmişti. Miller, 1952’de kaleme aldığı ‘Cadı Kazanı’ oyununda, 1950’lerde Joseph R. McCarthy’nin önderliğinde başlayan Amerikan karşıtı, Komünist avını, 1600’lerde yine Amerika’da Salem kasabasında yaşanan cadı olmakla ve şeytanla işbirliği yapmakla suçlanan insanların idam edilmelerini anlatarak eleştirmiti. Miller; aynı komite tarafından, pek çok sanatçıyla birlikte hapis cezasına mahkum edildi. Dönemin politikasını usta bir gözle eleştiren ve McCarthy Amerikası’ndaki komünist avını, 16. yüzyıldaki cadı avına benzeten “Cadı Kazanı” oyunu; pek çok kez sahnelendi ve sinemaya da uyarlandı.

Yönetmenliğini, Tiyatro Tatavla ve Tatavla Sahne’nin kurucusu Eraslan Sağlam’ın yaptığı ‘Cadı Kazanı’; usta oyuncularla genç oyuncuları aynı sahnede buluşturuyor. 15 kişilik kadroda, Aysan Sümercan, Ersan Uysal, Erhan Tuna, İrem Erkaya, Ömer Akgüllü, Kaan Songün, Tuba Zehra Sağlam, Yasemin Yeşilgöz, Hürol Balakoğlu, Şebnem Usanmaz, Erhan Özkoç, Gülnara Golovina, Hande Elaman, Yeşim Gül ve Elif Öztürk yer alıyor.

Oyun günleri:

3-10-17-31 Ocak 2015 Cumartesi 20:30

25 Ocak 2015 Pazar 15:00

Biletler:

Tatavla Sahne gişesinde ve Biletix’te

Adres:

Firuzağa Mah. Taktaki Yokuşu, No: 2B Cihangir

Bilgi için:

biletix.com

tiyatrotatavla.com

0212 233 52 30

0538 371 87 92

 

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.