RENGİN UZ:ADI CEVRİYE… EN ‘FOSFORLU’ SUNDAN

0

Tiyatrokare yapımı, Suat Derviş’in ‘Fosforlu Cevriye’ romanından Tuncer Cücenoğlu’nun oyunlaştırdığı ‘Fosforlu’ müzikali, onca pisliğin arasında saf ve vicdanlı kalmış bir sokak kadınının hikayesini anlatırken aslında sosyal bir eleştiri yapıyor.

RENGİN UZ
RENGİN UZ

Bazı eserler vardır, yazarları en çok onlarla anılır. Daha yazarın adını bile söylemeden, ya da hatırlamadan, o oyun, o roman, o şiir aklımıza gelir. Suat Derviş’in ‘ Fosforlu Cevriye’ si de öyledir. Toplumcu gerçekçiliğin önemli isimlerinden Suat Derviş’i, sadece ‘Fosforlu Cevriye’ ile anmak ona haksızlıktır aslında. O, birçok esere imza atmış, çoğu yabancı dillere çevrilmiş Türk yazarımız olduğu gibi Avrupa’ya muhabir olarak gönderilen ilk kadın gazetecimizdir. Basın Sendikası’nın kurucularından biridir, Devrimci Kadınlar Birliği’nin kurucusudur. Suat Derviş’i çok önemli kılan bir başka özelliği de kadın haklarını savunmuş bir aktivist olmasıdır.

Dedik ya en çok Cevriye’si bilinir Suat Derviş’in. Şu Fosforlu olanı. Yeşilçam’ın da her dönem göz bebeği olmuştur Fosforlu. Neriman Köksal, Türkan Şoray, Fatma Girik oynar sokakların bu renkli kadınını. Onlar söyler ‘ Karakolda Ayna Var’ şarkısını. Alt yıl önce Gülriz Sururi, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda, büyük sükse yapan ‘Fosforlu Cevriye’ müzikalini yazıp sahneye koyar. Çünkü onun başka türlü bir gönül bağı vardır Fosforlu ve yazarıyla. Suat Derviş, 45 yıl önce Gülriz Sururi’ye ithaf etmiştir eserini.

Bu sezon da Tiyatro kare, ‘ Fosforlu’ müzikali ile selamlıyor seyircisini. Suat Derviş’ten oyunlaştıran, Tuncer Cücenoğlu, sahneye koyan Serkan Üstüner, dramaturgi Cevdet Canver. Fosforlu, 1947 yılında, İstanbul’un Galata semtinde geçiyor. Cevriye’nin buruk hikayesidir anlatılan. Anne yüzü görmemiş, babasını hayal meyal hatırlayan, sokakları evi bilmiş Cevriye…Öyle kimselere benzemediği, çok zeki olduğu, diğerlerinden arasından sivrildiği ve ıslak saçları, ay ışığında ‘parladığı için adı ‘Fosforlu’ya çıkmış olan Cevriye…Vücudunu satsa bile, ruhunu ve vicdanını asla satmamış, temiz kalmış, saf sıcacık bir kadın…Haksız yere hiç tanımadığı birisi için bir yıl hapis yatmış, Bolu’ya sürgüne gönderilmiş ama İstanbul sokakları onu çağırdığı için kaçmış, soluğu yine Galata’da almıştır. Bir gece, adını hiçbir zaman öğrenemeyeceğini, ona evini açan, sıcak bir tas çorba ve yatacak yer veren ‘yüreği babası gibi’ olan gizemli bir adama aşık olur. Adam, idam mahkumudur, ‘ Düşündüğü’ için suçludur… İlk kez bir adam, ona kadınlığını değil de insan olduğunu hatırlatmıştır. Artık kara sevdalıdır Fosforlu, gözlerinden bellidir…Ölse de ne gamdır artık…

FOSFORLU-2

OYUNCU, ŞARKICI, DANSÇI AYÇA VARLIER

Müzikal, Karakolda Ayna Var, Kız Kolunda damga var, Gözlerinden Bellidir Cevriyem ve Sende Kara Sevda Var, bölümlerinden oluşuyor. Fosforlu’yu sahneye koyan Serkan Üstüner’in en büyük şansı Ayça Varlıer gibi dört dörtlük bir oyuncuyla çalışmak olmuş. Oyunun ilk yarısı daha ağır bir tempoda ilerliyor, zaman zaman sarkıyor. Ah biraz kısalsa! Üstüner, oyunculara neden sıklıkla seyirciye sırtı dönük mizansen vermiş anlayamadım. Barba’nın meyhanesi sahnesinde de, oturduğum yerden Ayça Varlıer’in yüzünü hiç göremedim, tamamen marke durumdaydı. Bunun gibi bazı sahneleri, ortaya bir yere sıkıştırmak yerine daha yaygın kullanabilirdi.

Fosforlu rolünde Ayça Varlıer, parlıyor, hem nasıl…Amerika’da aldığı müzikal ve dans eğitimiyle zaten son derece donanımlı. Yanı sıra, içinden fışkıran, gözlerine yansıyan pozitif bir enerjisi var. Sahneye Suat Derviş olarak, yani anlatıcı olarak giriyor ve Fosforlu olarak devam ediyor. Söylediği 14 şarkıda ve müzikalin tümünde ‘Ben oyuncuyum, ben dansçıyım, ben şarkıcıyım’ diyor. Kesinlikle altını çizmeden, abartmadan. Ama hissederek, hissettirerek, tüm duyguları aktararak, seyirciyi kucaklayarak, rolünü severek, sevdikçe daha da büyüterek, emek vererek… Ayça Varlıer, altı sezondur oynadığı, bütün tiyatro ödüllerini kazandığı ‘Leyla’nın Evi’ndeki deli dolu Roxi rolünden sonra ‘Fosforlu’ ile unutulmayacak bir performansa daha damgasını vuruyor. Bence Ayça, dünyanın her yerinde sahne alabilecek ve alkışlanacak bir oyuncu. Seyrederken düşündüm bir an ‘başka kim oynayabilirdi bu kadar güzel bu rolü ‘diye. Aklıma kimse gelmedi! Ama yıllar önce olsaydı, Suat Derviş’in de istediği gibi Gülriz Sururi harika bir ‘Fosforlu’ olurdu. Bundan eminim.

Fatih Dönmez, sevdiğim bir oyuncu. Sesi, soluğu, dengesi ile. Onun, Tiyatro kare için kazanç olduğunu düşünüyorum. Devrimci şair, ‘adam’ rolünde temiz bir oyun çıkartarak beni yanıltmadı. Diğer oyuncular, Fosforlu’nun arkadaşlarını, yaşamına bir biçimde girmiş insanları, mahalleli, belalı, bekçi, meyhaneci, komiser, ve ahaliyi oynayarak birden fazla rol üstleniyorlar. Emek Sahnesi’nin kurucusu, geçtiğimiz sezonlarda ‘Küskün Müzikal’de izlediğim ve aklımda yer etmiş Pınar Yıldırım, Fosforlu’nun yakın arkadaşı Top Melahat, monşerin karısı ve randevu evi sahibi Sümbül rollerinde. Özellikle Sümbül’de sesi ve oyunu ile göz doldurup öne çıkıyor. Ece Duran, Fosforlu’nun talihsiz hasta arkadaşı kös Ayten, çatlak Marika, Gülnaz ve Çemçük Cemile rollerinde üzerine düşeni yapıyor. Mert Carım’ı, asker, bekçi ve hacı kompozisyonlarından en çok, içten pazarlıklı, gözü dönmüş hacı rolünde alkışladım. Cem Güler ise, Fosforlu’nun uğrak yeri olan meyhanenin sahibi babacan Barba olarak aklımda kaldı.

Şarkıları Eylem Pelit bestelemiş, müzik direktörlüğünü de yapıyor. Ağır bir yükün altından alnının akıyla çıkmayı başarmış. Vokal şefliğini Çelik Kasapoğlu üstlenmiş. Sanıyorum Kasapoğlu’na biraz daha iş düşüyor. Çünkü Ayça Varlıer ve Fatih Dönmez dışında diğer oyunlarının şarkı sözlerini anlamakta, zaman zaman sıkıntı yaşanıyor. Hele sırtı dönük söyledikleri sahnelerde bu sorun iyice ortaya çıkıyor. Oysa müzikalde şarkı sözü çok önemlidir, seyirci kulak verir, sözleri haklı olarak anlamak ister. Oyunun koreografisi Candan Baş’a ait. Ulaş Yatkın’ın ışık tasarımını, müzikalin masalsı havasının en büyük destekçisi.

Fosforlu’nun dekor ve kostümlerini, Ayça’nın ablası, Aslı Varlıer Pelit hazırlamış. Dekor, çok hoş. Tipik bir eski İstanbul mahalle dekoru; derme çatma evler, çiçekli basma perdeler. Dekor tasarımının en can alıcı noktası, tepedeki kocaman ay ve Galata kulesi. Bence, oyunda en sık kullanılan kapının üstünden sarkan sepet gereksiz olmuş ! Bir de acaba neden şairin evine bir küçük yatak koymak yerine sandalyeleri birleştirme yolu seçilmiş? Kostümlere gelince…Fosforlu’nun giydiği , dişiliğini ön plana çıkaran iki kostümünün de renk ve modeli çok güzel. Tamam, ekmek parası bulamayan fahişeler fazla şık belki ama görsellik de önemli tabii! Aslı Varlıer’in Ece Duran’a giydirdiği yeşil elbiseyi ise beğenemedim. Sokak kızından çok mürebbiye havasında!

FOSFORLU CEVRİYE

Yazar oyunundan atmaya kıyamaz, yönetmen kıyamaz, oyuncu kıyamaz. Ne olur? Uzar da uzar… ‘Fosforlu’ müzikalinde de biraz öyle olmuş. Ama kıymakta fayda var. Neredeyse 3 saat! Özellikle ilk perdenin başındaki tekrarlardan kırpılabilir. Fosforlu’yu Moi Sahne’deki galada seyrettim. Hani şu İstanbul trafiğinde git git bitmeyen yolun sonunda ‘İşte göründü!!!’ diyerek sevindiğimiz Moi’de. Evet salon büyük, özellikle müzikal sahnelemek için elverişli, akustiği iyi diyorlar. Ama bence soğuk. Bu kocaman alışveriş merkezlerinin içindeki kocaman tiyatro salonlarına alışamadım. Ne yazık, yeni kuşak tiyatro seyircisi, Kenterler’i, Küçük Sahne’yi, Muammer Karaca Tiyatrosu’nu bilmeyecek. Onlar için tiyatro demek alışveriş merkezi demek olacak. Neyse buna da şükür! En azından, tiyatrocularımız sokakta kalmıyor…

Belli ki ‘Fosforlu’ sahnelerimizde pırıl pırıl parlayacak. Başta Ayça Varlıer olmak üzere oyuna tüm emeği geçenleri kutluyorum. Sevgili Nedim Saban, seni unutur muyum hiç? Her sezon başında, umutsuzluğa kapılsan da, ‘ bu ülkede nasıl tiyatro yapılır? diye kara kara düşünsen de, tiyatro sevdan hep ağır basıyor. Yine kolları sıvıyor, yine en iyisini, en kalitelisini yapmak için çabalıyorsun. Sana kocaman bir alkış …

Fosforlu, hüzünlü bir aşk masalı havasında olsa da naif ve yürekli bir sokak kızının gözünden bir dönem Türkiye’sinin panoramasını çiziyor; karakol, hapishane, polis, aydın, tutuklama, vicdan, namus, düşünce suçu…Fosforlu aslında sosyal bir eleştiri, Suat Derviş de Cevriye’nin ta kendisi..

Yazmanın ve düşünmenin hala suç olduğu günümüzde ‘Bir arpa boyu bile yol gidemedik’ sayın Suat Derviş…İşte o nedenle sizin ‘ Fosforlu’nuz bizim için hala çok kıymetli…

RENGİN UZ

www.dirensanat.com

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.