Yüksek Sadakat grubunun 2005’teki büyük çıkışında önemli pay sahibi olan ve daha sonraki solo kariyerinde de büyük başarılara imza atan Cemil Demirbakan en son kısa bir süre önce Cem Karaca’ya saygı niteliğindeki Merhaba Gençler albümünde Kara Bahtım şarkısıyla yer aldı. Türkiye’nin en iyi erkek vokalistlerinden biri olarak kabul edilen sanatçının bu performansı büyük beğeni topladı. Kendisiyle buluşup bu albüm üzerinden müzik gündemine ve gelecek planlarına dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

 

 

UMUT SEFA YILDIZ

Sizi en son Cem Karaca saygı albümü projesinde gördük. Bize biraz bu albümün hazırlık sürecinden bahseder misiniz? Ve elbette tepkilerden…

Cemil Demirbakan: Bir arkadaşım vasıtasıyla geldi teklif. Albümün prodüktörü, kendisi de bir Cem Karaca hayranı olan Sude (Bilge Demir) uzun yıllardır bu projeyi hayata geçirmeye çalışıyormuş. Beğendiği Cem Karaca şarkılarını en iyi yansıtacağını düşündüğü sanatçılarla iletişime geçmiş. Bana da Kara Bahtım şarkısını uygun görmüş. Büyük bir zevkle kabul ettim. Elimizden geldiğince iyi okumaya çalıştık. Tepkilere gelince, albüm epey ilgi gördü. Satışlar da gayet iyi. Benim söylediğim şarkıya da sosyal medyadaki tepkiler oldukça memnuniyet verici.

Saygı albümlerinin ve cover çalışmalarında sayısı arttı. Gerçekten de eski şarkılara ilgi daha mı büyük sizce? Yoksa üretimde mi bir sıkıntı var?

Cemil Demirbakan: Yeni jenerasyon için eski şarkılar da yeni bir bakıma. Sadece o dönemde ne olmuş diye merak edip bu müziğe yönelen bir kesim de var tabii. Bir de belki daha içerikli, daha derin şarkılar eskiden daha fazla üretilmiş gibi görünüyor baktığımız zaman. Şimdi de üretim var şüphesiz. Ancak eski şarkıları yeni formatla yeni jenerasyonlara aktarmak da önemli bir iş. Ayrıca zamanında gerekli ilgiyi görmemiş, bir şekilde atlanmış birçok şarkı yeni düzenlemeleriyle eski jenerasyonlar için bile yeni olabiliyor.

Sizin “Kara Bahtım” yorumunuzu da bu bağlamda değerlendirebilir miyiz?

Cemil Demirbakan: Evet, Cem Karaca hayranlarının bile belki çok bilmediği bir şarkıydı bu. Belki bu şarkıyı dinleyip Cem Karaca’nın diğer bilinmedik şarkılarına bir yolculuk yapacak insanlar. O yüzden her şarkı yeni bir bakıma. Çünkü ilk kez dinlemişseniz bu yenidir. Müzik dinlemek güzel bir şey sonuçta, eskisiyle yenisiyle. Yepyeni duygular yaratabilirsiniz. Örneğin rock grupları bunu güzel bir şekilde yapıyor. Mor ve Ötesi Sultan-ı Yegah yorumu çıkardı en son. Gayet başarılı bence. Çünkü geçmişte çok güzel şarkılar yapılmış. Yeni nesiller bu şarkılara da ulaşmış oluyor bu vesileyle.

Son zamanlarda Mirkelam gibi yaşları nispeten çok büyük olmayan isimlere saygı albümü yapılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

        :Mirkelam’ın kendine özgü çok güzel şarkıları var. Farklı formatlarda çok başarılı işler. Ancak “saygı albümü” ifadesine çok da gerek var mı, ayrı mesele. Bu, elbette saygı duyulmaması anlamına gelmiyor. Herkes yaşından ya da işinden bağımsız olarak bir saygıyı hak eder. Ama saygı duruşu, gösterisi vb. gibi ifadeler biraz ağır kanımca. Cover albüm, yorum albümü demek daha doğru olabilir. İlle de denmek isteniyorsa da çok sıkıntı değil benim için.

İlk olarak Yüksek Sadakat grubu ile tanındınız. Oldukça başarılı projeler gerçekleştirdiniz. Ama birkaç yıl içinde bir ayrılık kararı geldi. Bunun nedenleri daha çok kişisel mi yoksa grup içi dinamikler mi?

       :Yüksek Sadakat’ten ayrılalı on seneden fazla bir süre oldu. Güzel bir albüm yaptık. Kalıcı bir albümdü. Bu başarıda herkesin payı vardı. Benden sonraki süreçte Selçuk Sami sonra Kenan geldi, davulda da değişiklikler yaşandı. Ama Yüksek Sadakat gayet başarılı bir şekilde devam ediyor. Önemli olan süreklilik. Grup üyeleri bu değişimlere rağmen taviz vermeden üretmeye devam ettiler. O yüzden ayakta kalarak kendi yollarında devam ediyorlar. Bütün grup üyeleri dostum, bugün hala görüşüyoruz. Benim açımdansa ben 2005’te katıldım. 13 sene olmuş. Bu demek ki 13 yaş daha gençtim. Daha az hayat tecrübesi demek bu. Ama 13 sene önce bekardım, nişanlıydım. Sonra evlilik sürecim oldu. Gündüz beyaz yakalı işlerim devam ediyordu. Aile sorumluluğu…

Yüksek Sadakat ile çıkış yaptığınız ve yoğun çalıştığınız dönemde gündüz işiniz var mıydı?

22 senedir var. En iyi olduğumuz, en çok para kazandığım dönemde bile işimi bırakmadım. O da biraz engeldi tabii. Grubun diğer elemanları daha serbest çalışıyorlardı. O yüzden daha rahat hareket ediyorlardı. Ama benim sabah 8 akşam 6 mesaim yüzünden, konserler ve çalışmalar oldukça zor oluyordu. Bunu arkadaşlarımla paylaştım ve ayrılmak istedim. Sonuçta bu bir tercihti. Şimdiki aklım olsa, diye geçmişi sorgulamanın bir anlamı yok. O günkü şartlar öyleymiş.

Peki ayrılırken solo devam etme kararıyla mı hareket ettiniz, yoksa bir ara vermek miydi niyetiniz?

      İkisi de değil. Yorulmuştum. Eşim de hamileydi, ancak belki de iki işi kaldıramadım. O yüzden iyi para kazansak ve popüler olsak da Ankaralı bir memur çocuğu olarak beyaz yaka kariyerime odaklanmamın daha doğru olacağını hissettim. Bir sürü parametre var.

Ve bir süre sonra solo olarak müzik yolculuğunuza devam ettiniz. Grup mu, solo mu çalışmak daha rahattı?

……..:İkisinin de artıları, eksileri var. Gruplarda genellikle dominant karakterler bir araya geliyor. Çatışmalar kaçınılmaz olsa da arada işbölümü oluyor, çalışmalarda farklı melodiler çıkabiliyor, birbirine manevi destek oluyorsun, birlikte yiyip içiyorsunuz… Bunlar önemli şeyler. Gruptayken şarkıları Kutlu yazıyordu. Bu da müthiş bir konfor alanı mesela. Çok güzel şarkılar yazıyor zaten. Solo olarak da albüm yaptım, çok iyi müzisyenlerle de çalıştım. Onlarda güzel şarkılardı ama Yüksek Sadakat dönemindeki şarkılar ve oradaki kimya benim ruh halime çok uygun düşmüştü ve bu da insanlara geçti.

Ülkemizde müziğin şu anki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Görünen, popüler müziğe baktığın zaman çok iç açıcı değil gibi geliyor. Belli sayıda insan var görünürde, popüler kültürde de böyle oluyor zaten. Her ürünün bir alıcısı var, sen ben beğenmeyiz ama milyonlarca insan dinler, konserleri dolar. Ama bu dairenin dışına çıktığımız zaman çok güzel şeyler yapan, çok yetenekli, kendi şarkısını üreten, farklı tarzları deneyen yığınla müzisyen var. O yüzden gelecek açısından pozitif düşünüyorum. Benim Cemil olarak dinlediğim belli müzisyenler, gruplar var. Onların tarzlarından feyz alıyorum. Çok iyi rock grupları var, Mor ve Ötesi, Duman, Redd, Yüksek Sadakat. Bunun yanında alternatif müzik yapan arkadaşlar var. Ceylan Ertem, Cem Adrian… gibi isimler var.

Yani kötümser değilsiniz.

Kötümser kesinlikle değilim.

Uluslar arası alanda başarı noktasında durum…

      :Orada başarılı olmanın bir sürü kriteri var. O çok büyük bir endüstri. Türkiye de büyük bir endüstri ama dünyadaki ticari karşılığı olarak mukayese edilemez. O prodüktörler Türkiye’de olsalar bu şarkıları bambaşka hale de getirebilirler. Buradaki arkadaşlar da kendi yeteneklerini tam olarak ortaya koyamıyorlar belki de. Piyasa realitesi üzerinden yürüyorlar. Baktığınız zaman riski en az olan işler yapılıyor. Bu da normal bir şey. Ben de şarkı yaparken bunları hesap ediyorum. Bu, bütün endüstrilerde böyle. Bir de daha geniş kitlelere ulaşmayı her müzisyen ister, bunu yapmak için de o ülkenin kültürüne, taleplerine, beklentilerine uygun müzik yapmak gerek. Bülent Ortaçgil’in bir tarz var, belki o piyasaya uygun bir şarkı yapayım, demez. Ama Türkiye’de kaç tane Bülent Ortaçgil var.

Tam da bu noktada bildiğiniz gibi medyada birçok müzik yarışması var ve bunların yayın pastasındaki dilimi azımsanmayacak düzeyde. Bununla birlikte bu yarışmaların hem katılımcılara hem de müziğimize katkıları tartışma konusu. Bu konu hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum.

Şimdi hayat o kadar hızlı akıyor ki yarışmanın birincisi olan arkadaşın da hafızalarda kalma süresi 10 gün. Dolayısıyla hemen albümü çıkaracak, çok iyi şarkılar yapacak, akılda kalacak. Zaten insanlar kanalı değiştirdiği anda konu kapanıyor. Öyle insanların hafızalarında çok da fazla yer etmiyor yani. Demin dediğim gibi süreklilik önemli. Bir şarkı yapacaksınız, bir şarkı daha, bir şarkı daha. Markanızın, isminizin insanların hafızalarında yer etmesi lazım. Ama bu tarz yarışmalar olsun, ben bu programlara karşı değilim, gençlerde heyecan yaratıyor. Müzik yapılıyor. İnsanları günlük hayatın telaşından, sıkıntılarından bir süreliğine de olsa uzaklaştırıyor. Müzik iyidir. Kazananın illa meşhur olması, star olması gerekmiyor.

Spotify, Apple Müzik, YouTube gibi platformlarla gelişen dijital müzik devrimi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Sektör için olumlu ama sanatçıların emeğini göz önünde bulunduran sözleşmeler yapılmalı. Dijital çok önemli. Sanatçıların geleceği, çoluk çocuğunun geleceği buna bağlı. Sonuçta nüfus artıyor. 20 sene önce yaptığın şarkı bugün popüler olabiliyor, yeniden yorumlanabiliyor. Örneğin 13 sene olmuş Yüksek Sadakat’le başlayalı, o şarkılar deli gibi dinleniyor hala. Ama o dönemde yaptığım sözleşmeye bakarsan benim dijitalden hiçbir gelirim yok. Sadece MÜYORBİR’den üç ayda bir aldığım bir gelir var, elektrik faturamı ödüyor. Ama bunu dahi alamayan çok değerli sanatçılar var. O havuzun içinde herkesin lehine sözleşme yapılması gerek. Söz yazarının, bestecinin, yorumcunun hakkı gözetilmeli. Sadece yapım firması para kazanmamalı.

Onno Tunç ile tanışmanızı sorsam…

Onno Tunç benim tüm bu macerama başlamama vesile olan adamdır. Antalya’da ben otelde sahne alırken tanıştım kendisiyle. İstanbul’a prodüksiyon için çağırdı ancak o elim kazadan sonra kısmet olmadı. Ama Sezen Aksu’yla tanıştım. Sonra Ankaralı adamın İstanbul macerası başlamış oldu. Onno Tunç ile tanışmamış olsaydım muhtemelen o yaz tatilinden sonra Ankara’ya geri dönecektim orada bambaşka bir hayatım olacaktı. Şimdi buraya geldim eşimi tanıdım, çocuğum oldu. Ama Onno ile çalışma fırsatım olsaydı neler olurdu, neler olmazdı bilemiyoruz tabi. Onun müzisyenliği bambaşkaydı. Allah gani gani rahmet eylesin. Sonuçta hayatımın akışını değiştiren adam oldu.

Profesyonel işlerinizi bir yana bırakırsak sizi müzik projelerinde daha sık görecek miyiz?

Ben aslında hep arafta yaşadım. Aklımda her zaman müzik oldu. Hala da var. Hayal kırıklıkları da oluyor tabi. Müzik piyasasının kendine göre dinamikleri var. O dinamiklere uymak lazım. Arada yaptığım single’larla, düetlerle birtakım proje albümlerle müzikten hiç kopmadım. Ceviz Ağacı, Dönemezsin, Sen Anla gibi şarkılar çok beğenildi mesela. Sosyal medyaya ve platformlara baktığımda çok ciddi dinlenme sayıları var.

Evet, özellikle Meyra ile yaptığınız düetler çok ilgi gördü. Bu başarıdaki sır neydi?

Meyra ile güzel bir dostluğumuz var. Sanırım kimyamız da tuttu. Şarkılar da güzel olunca başarı beraberinde geldi. Aslında o kadar çok parametre var ki: biraz matematik, biraz duygu, biraz zamanlama biraz kader gibi bir sürü şeyin bir araya gelmesi gerek. Ama işin olmazsa olmazı insanın kendi kararlılığı. Ve müziğin içinde daha çok olmak için de sahnede olmak gerek. Bundan sonra müziğe daha çok zaman ayıracağım.

Röportaj: Umut Sefa Yıldız

Cemil Demirbakan röportajı

Cemil Demirbakan Albümü

Cemil Demirbakan haberleri

Cemil Demirbakan şarkıları

Cemil Demirbakan Yüksek sadakat

 

 

 

 

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.