YAŞAR İLKSAVAŞ'TAN 'YOLCU'

0

     

YAŞAR İLKSAVAŞ
YAŞAR İLKSAVAŞ

İstanbul Şehir Tiyatroları’nın tarihine bir göz atacak olsak, genelde hep sorunlu dönemlerden geçtiğini görürüz. Yaşadığı parlak bir dönemin ardından hep sorunlu bir dönem gelir, engellemeler, yok etme çabaları birbirini izler. Örneğin, Cumhuriyetin ilk yıllarında belediyenin ödenek vermemesi yüzünden Meşrutiyetin mirası olan Darülbedayi zor günler yaşamıştır.  Muhsin Ertuğrul dönemindeyse silkinip toparlanmış, semt tiyatroları açılmış, geleneksel yapıtların, yerli oyun yazarlarının yanısıra çağdaş eserler boy göstermeye başlamıştır. Ama bu da çok uzun sürmemiştir ne yazık ki. Metin And: “Ancak bu olumlu ve hızlı gelişmeyi durdurmak, engellemek isteyen gericiler vardı, bunlar Belediye Yönetim Kurulu’nda da bulunuyordu. Ve 1966’da Muhsin Ertuğrul’un işine son verildi… ve Şehir tiyatroları renksiz, sıra savan bir döneme girdi…” diye yazar. Gencay Gürün’ün genel sanat yönetmenliği döneminde Şehir Tiyatroları en parlak dönemini yaşadı. Yeniden silkindi, en çağdaş eserler, en düzeyli yerli oyunlar, en iyi müzikaller sahnede boy gösterdi.

Muhsin Ertuğrul- Gencay Gür
Muhsin Ertuğrul- Gencay Gürün

Ve tarih yeniden tekerrür etti, önce kişisel hırslar, sonra engellemelerle Şehir Tiyatroları yeniden kabuğuna çekildi. Sıradan oyunlar sergilenmeye başladı, “renksiz, sıra savan bir döneme girildi”. Çalgılı çengili oyunlarla seyirci tiyatroya çekilmeye çalışılıyor bugünlerde. Bir yanda sabun köpüğü gibi bir “Hıdırellez”, öte yanda yazarının kemiklerini sızlatan bir “Lysistrata”. Kaderi belirsiz bu kurumda oyuncular da keyifsiz; çoğunluğu heyecandan yoksun, rolünü geçiştirmekle yetiniyor sanki. Örneğin “Kösem Sultan”da oyuncular adeta ezber geçiyordu sahnede.

Tüm bu hengâme içinde Nazım Hikmet’in Yolcu’su kanımca şu ana dek izlediğim oyunlar içinde en eli yüzü düzgün olanı.

Kurtuluş savaşının en yoğun bir biçimde sürdüğü günler. Anadolu’nun ücra köşesindeki bir tren istasyonu.  Kar yüzünden trenler artık bu istasyonda durmaz olmuş, devrilen telgraf direği yüzünden bu istasyonda yaşayan üç kişinin, istasyon şefi, karısı ve makasçının dünyayla tüm bağlantısı kesilmiştir. Üçü de ülkede olup bitenlere karşı ilgisizdir. Yolcu bir anlamda olup biten her şeyden habersiz, birbiriyle iletişim kurmaktan uzak, kendi kişisel ihtiraslarına gömülmüş insanların öyküsüdür.

Nazım Hikmet bir tiyatro aşığı olmasına rağmen tiyatro yazarlığı her zaman şairliğinin gerisinde kalmıştır. Oyunları gerek öz, gerekse biçim açısından sahnelemede yaratıcılığa gereksinim duyar. Sıradan bir sahnelemede oyunları her ne kadar mesajlarını iletseler de ağır, hantal, zaman zaman da uzun ve sıkıcı gelebilir. Örneğin Ragıp Yavuz’un o unutulmaz yaratıcı rejisiyle “Ferhat ile Şirin” bambaşka bir boyut kazanmış, tüm hantallığından kurtulup izlenmeye doyum olmaz bir oyun olmuştu.

yolcu (3) 17669

Yolcu böylesine yaratıcı bir rejiye olanak sağlıyor mu, bilmiyorum, ama çok özenli bir oyunculuk gerektirdiği kesin. Yıldırım Fikret Urağ da yalın bir reji uygularken oyuncularına dayamış sırtını. Oyunun gerilimini arttıran dama oyunu sahnesinde, sahneye girmesiyle oyuna hareket katan, dış dünyadan haber getiren “Atlı”da bunu rahatlıkla görüyoruz.  Makasçı bir anlamda işçi sınıfını, Bakkal kapitalizmi, belki de işbirlikçileri temsil ediyorsa da oyunun kısaltılmış olması bu gibi tartışmaları biraz havada bırakıyor.

İstasyon Şefi’nde Bahtiyar Engin her zamanki oyunculuk çizgisine yakın bir oyunculuk sergiliyor. Makasçı’da Mehmet Avdan, İstasyon Şefi’nin karısında Aslıhan Kandemir rollerini bir derinlik katmaksızın yalnızca yerine getiriyorlar. İstasyon şefinin karısının makasçıyı baştan çıkartmak için tahrik etmesini hiç görmüyoruz. Bu belli bir otosansürden de ileri gelebilir,bilemiyorum. “Atlı”da Gün Koper çok başarılı bir oyunculuk sergiliyor, oyunun yıldızı olarak parlıyor. Ama bu rol hiç de komik bir rol değil aslında, tam tersi. Ama Gün Koper yönetmenin –belki de oyuna hareket kazandırmak için– bu biçimde yorumlamayı tercih ettiği rolü akılda kalan bir kompozisyonla gerçekleştirmiş.

yolcu gif

Barış Dinçel’in dekoru daha perde açılır açılmaz alkışı hak ediyor. Tek eleştirim İstasyon şefinin karısının dertleştiği ağacın sahnenin bir ucunda olması. Nedenine gelince, o konuşma bir kendi kendine dertleşme değildir, kadın diğer iki erkeğe duyurmak için yapar o konuşmayı aslında. Bu nedenle de ağacın camın hemen yakınında olması gerekirdi gibime geliyor.

Evet, Şehir Tiyatroları’nın oyunlarını şu günlerde eleştirmek güç. Oyun neden kısaltılmış, kimi yerleri neden çıkartılmış, kimi yerlerin altları neden daha kalın çizgilerle çizilmemiş…bir yorumda bulunmak zor. Bir otosansür uygulanmış mıdır, kimi engellemelerden çekinilmiş midir, bilmemiz mümkün değil. Ama kanımca bu oyunun oynanmış olması bile önemli. Çünkü, Kurtuluş Savaşı’na bir bakış olan, savaşların nedenini insana bağlayan Yolcu, aynı zamanda ülkede yaşananları umursamayan insanın da ince bir eleştirisi ve bu yıl benim Şehir Tiyatroları’nda gördüğüm en düzeyli, en özenli oyunların başında geliyor

www.dirensanat.com

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.