www.dirensanat.com sitesinin youtube kanalı dirensanatcom tiyatro-sinema kanalında Sabit Doğan’ın konukları Nedim Saban ile Emir Özden oldu. Programda Tiyatrokare’nin yeni oyunu ‘Süper İyi Günler’ oyununun konusu ve sahneleme tekniği üzerinde dikkat çekici açıklamalar yapıldı. 

Nedim Saban’ın uyarlayıp yönettiği ‘Süper İyi Günler’ oyununda Emir Özden Aspergel Sendromuna sahip onaltı yaşındaki bir çocuğu oynuyor. sahnede kurulan büyük 3D ekranlar ise Oyuncunun zihnindeki algıların dışa vurulmasında oldukça başarılı. Tohum Otoizim Vakfı tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen ve üç yıla yakın bir süredir devam eden bu proje, aynı zamanda toplumsal farkındalık kazandırmayı hedefliyor.

Nedim Saban ile Emir Özden Diren Sanat’ta ‘Süper İyi Günler’ Oyununu Anlattı/Sabit Doğan 

SABİT DOĞAN: Yeni tiyatro sezonu başlarken tiyatrocular hangi oyunu oynayalım, sansürler , provalar derken ;  Nedim Saban Tiyatro Kare’de  “Süper İyi Günler” ile bir çıkış yaptı. Ve Türk Tiyatrosuna başka bir boyut kazandırdı.  LED, 3D animasyon ve sanal gerçeklikle birleşen tiyatro sahnesi oluşturdu. Bizde “Süper İyi Günler’in” hazırlanma sürecini ve oyuncularından biri olan Emir Özden ile birlikte oyunun detayları hakkında bilgi alıcağız.  Öncelikle “Süper İyi Günler” hazırlanma süreci hakkında bilgi alabilir miyiz. 

NEDİM SABAN: Biraz uzun sürdü. İki yıla aşkın sürdü. Ben bu oyunu  Londra da izledim ve oyuna vuruldum .Bu teknolojiyi Türkiye’de uygulana bilir mı .Çok eski bir roman. Ama gençliğin  çok sevdiği kültür . Oyunlaştırdığında pek çok ülkede farklı oynandı,  mesela çok küçük prodüksiyonlarla  oynanmış. Ama ben  İngiltere de National Theatre’nun ilk yaptığı prodüksiyon biraz özenerek ama kesin kes taklit etmeyerek yaptım. Fakat bu çocuğun dünyasını da bu zenginlikle, bu üç boyutlulukla  anlatma denedim. Baya bir ön araştırma yaptım. 

SABİT DOĞAN:  Burada özelikle  %5 lik down sendorumu olan aspergen sendromu durumu olan bir çocuğun hayatını işliyorsunuz. Genel olarak tiyatro insani fikirler ve  düşünceler anlatır  ama burada aspergen sendromu olan bir çocuğun  düşüncelerinden, fikirden ziyada algılar var.

NEDİM SABAN: Down sendromlu farkı bir şey otizm farklı bir şey. Otizm bireyler toplumun daha içinde olabiliyorlar. Hatta çalışabiliyorlar. Aspergen sendromu dediğimiz bizde Mozart’ın ve Enistein’da bulunan  bir hastalık Bu bir davranış biçimi aslında ve asosyallik diyelim. Onlarda çok farklı oluyorlar. Bizim Emir’de  savan sendromudur. Bilgiç gibi olan aspergenler. Baya baya bir araştırma yaptık ve dediği gibi onların dünyaları çok çok zengin . O dünya da anlatmaya çalışıyoruz. 

SABİT DOĞAN: iki yıllık bir projenin son üç ay gibi süresinde dahi oldunuz  ve kısa sürede rolününüz sahiplendiniz ve sahnede çok güzel bir oyunculuk çıktı. Sizin bu başarılı serüveninize nasıl çalıştınız. 

EMİR ÖZDEN: Teşekkür ederim öncelikle. Söyle gelişti. Ben söylediğiniz gibi iki yılık sürecin son üç buçuk aylık prova sürecine dahil oldum . O süreçte Nedim abi ile birlikte Christopher üzerine “Süper İyi Günler”  oyunu üzerine çok fazla konuştuk sohbet ettik. Çok fazla fikir alış verişi yaptık . Nedim abi çok üzün süredir bu oyun üzerine araştırma yaptığı için benim onunla konuşmam tabi ki bu oyun neslinde çok önemli. 

SABİT DOĞAN: Birlikte çocuklar la bir arada oldunuz. Bizimle de paylaş irmişiniz. Neler gözlemlediğiniz .

EMİR ÖZDEN: bu süreçte Tohum Otizim Vakfına da gittik. Oradaki otizmli bireylerle, çocuklarla zaman geçirdik sohbet ettik, oyun oynadık, tanıştık ve arkadaş olduk . Bu da tabi ki bizim oyunu yaratma sürecimizde çok faydalı oldu. Çünkü şöyle bir gerçeklik var kotizmli bireylerin oradaki hocalarında öğretmenlerin de söylediği gibi bu bireylerin iç dünyalarını kestirmek çok zor. Ve onların içine girmeden onlarla zaman geçirmeden bu durumu bu doğallığını  analiz etme algılaya bilmek dışardan bir insan için çok zor. 

SABİT DOĞAN: Özelikle “Dünya çimen işte bana göre. En güzel gül kırmızı beş kırmızı araba görmesi”  uzayın yorumlama biçimleri farklı bunun la ilgili sizin karşılaştığınız bazı tecrübenizde oldu çocuklardan paylaşır mısınız. 

NEDİM SABAN: Ben oyunu aldıktan sonra Türkçeye çevirme sürecimde çok rahat olabileceğini düşündüm ama bir baktım ki bu çocuklar konuşmuyor . En büyük sıkıntımız konuşmamalarıİletişim kuramıyorlar . Sonra bu çevirimize ilham kaynağı olan Mesut Uygun aynı zaman da otomobille , resimlerini çizen bir dahi çocuğumuz. Onunla başladık buluşmaya. Üçüncü buluşmaya kadar hiç konuşmadıGüzel  çok kalabalıkta olmayı seviyor. Çok kalabalıkta da kuramadık. En sonunda bende çeviri durdu. Üç ayda hiç çeviremedim oyunu. Dedim ki Mesut bu gül ne renk’ dedim. Birden bire gözünde aydınlanma  hissettim ve dedi ki şimdilik turuncu dedi. Dedim ki ben anladım olayı . Şimdilik çok önemli orada. Güllere renkler verebilmek Emir’de insanlara numara veriyor. 

EMİR ÖZDEN: Söylediğiniz gibi metaforları anlamakta güçlük çekiyorlar. Bizim normal hayatta kullandığımız deniz buz gibi oldu temsilini kullandığımız metaforu algılayamıyorlar. Ve gerçek anlamda onun bozulduğunu düşünüp  nasıl olabilir bunun ayrımını yapamıyorlar. Ve burada bir karmaşaya sürükleniyorlar. Onların bir şeyi algılama biçimi bizimkinden daha farkı .

SABİT DOĞAN: Şunu gözlemledim ve beni de etkiledi. Kişisel psikolojik durumu bir ruh halını soyut hikayeyi sanal gerçeklikle yanı teknolojiyle birleştirdiniz ki ve öyle bir kullandınız ki ne teknoloji oyunu ne de oyuncu teknolojiyi bastırdı. Dengeli bir oyun olmuş.  Teknolojiden ve oyuncu olarak oyun dışında nasıl hareket et tınız onu öğrenmek istiyoruz. 

NEDİM SABAN: Burada gerçekten çok önemli bir şey var. Eski oyuncular da şöyle birşey varben mi  oynuyorum arka  mı oynuyor deyip böyle şeyi reddederler.  Halbuki burada bunun uyumU içinde olması lazım. Çünkü Christopher’ın dünyası içindeyiz. Bizim orkestra  elemanlarımızda içinde olan 7 tane çok yetenekli arkadaşımızda Christopher algılarını anlatıyor.  Burada ilk defa Türk tiyatrosunda bu LED ekranlarla beraber bir  sınav gerçekçilik yaratıldı. Bütün çizimler yapıldı.  Çizimlerin üç boyutlu olabilmesi tren geldiği zaman sizin üstüne gelmesi gibi olmasını  istiyorduk. Bütün bunları kâğıt üzerinde yaptık. Bir yıllık hazırlık süreci oldu. Son aşama da ise oyuncu arkadaşlarımız büyük bir sabır göstererek bu teknolojiye uyum sağladı . çünkü kolay değil.

EMİR ÖZDEN: Benim için çok ilginçti. Animasyonlarla birlikte oynamak yeri geldiğinde benim onlara yeri geldiğinde animasyonların bana uyum sağlaması lazım . Ciddi bir denge meselesi var . Birinin üstüne çıksam o denge o  estetik seyircide bıraktığımız o görsellik bozulabilir. İkisinde birlikte entegre olmuş olması çok zor.

SABİT DOĞAN:  Zorlandığınız noktalar neler oldun hangi aşamada zorlandınız.  

EMİR ÖZDEN: Spesifik olarak tren sahnesi biraz zorladı. Çünkü orada saniyelik söz konusu olduğu için ciddi prova gerektiriyor. Tren sahnesi diyebilirim ama onlarla birlikte bir vücut olduğumuz o an o zaman çok keyifli çok ciddi haz alıyorsunuz. Onlarla birlikte oynamak bir bütün olmaktan. Şöyle bir durum da var . Orada Chrıstopherin animasyondaki görüntüler algıları olduğu için diğer oyuncu onları farkına varmıyor. Chrıstopher’in kafasının içinde algı imgeleri olduğu için .

SABİT DOĞAN: Şimdi bir fikir açıklamamak var bir de örneğin sıcak kaç numara var. Sıcak eşittir 5 numara yada bugün kötü hissediyorum 17 numara 7507 onlara rakamlar veriyor. Aslında algıda biz aslında ekranda sembolik ifadeleri görüyoruz. Şimdi oyunu izledikten sonra ben sizi 23 yaşınızda olduğunuzu öğrendim. Dedim ki  Christopher 16  yaşında ama down sendromlu bu kadar inandırıcı ve samımı şekilde oynuyorsunuz ki, evet o yaştaki bir çocuğu ne iyi çalıştırmışlar. Gerçekten de çok başarılı oyunculuk Çok zor olmadı mı rol ezberlemek hafızada tutmak .  Ama bir anda da bilmiyoru oynamak. 

NEDİM SABAN:  Her şeyi asal sayılara çevirerek çocuk hayatını kuruyor.

EMİR ÖZDEN: Evet doğru şöyle ki bunun iyi prova süreci geçirmekle çok ilgisi var bence prova sürecinde yanı oyuncu kendini ne kadar doğru beslerse  ,  sahnedeki güveni ile ilişkili bence bu durum Kendıne sahnede güveni arttıkça oradaki dalgalanmaları oradaki enerjiyi o kadar koruyabiliyor. O yüzden sağlıklı provası sürecini ben çok iyi geçirdim 

SABİT DOĞAN:  Sizi bu süreçte ne motive etti. 

NEDİM SABAN: Ben Emir’e motive dersi vermedim ben o rolü kabul etmezdim dedim . Çünkü oyuncu ne ister karşıdaki oyuncuyla göz göze gelmek ister bu karakterimiz ise  göz göze gelemiyor.  Tonlama yapmak ister mesela çok önemli bir şey ise sesini değiştirir .Bu karakter ise düz konuşmak zorunda etki tepkiyi de veremiyor. Çünkü başka bir şey söylüyorsun ama Emir 7500 diyor .Dolayısıyla ezberlemesi de çok zor . Emir’in gerçekten  çok ilginç bir sahneye çalışıyor. 10 dk sonra bunu böyle mi yapalım bir öneri ile gelebiliyor ve tamamen tersini yapabiliyor. Tamamen dokunulmamış duyarlılığı var. 

SABİT DOĞAN:  Dikkat çekerek Emir’in yalan söylemeyen sahici bir oyunculuğu var. Onu biraz açabilir misiniz.  

NEDİM SABAN:  Bu rolü oynamak çok çok zor ama aynı zaman da çok çok kolay.  Bir şey yaparsın yanlış bir şey söylersin alkış ta alabilirsin. Emir’de böyle bir şey olmadı. Bu bir kere çok saygı duyulan bir şey.  Enteresan yanı ise  işte bize tohum dan gelen  bilgilendirme var. Tabı ki zamanla romanı beraber okuduk çalıştık ama sahnedeki gerçekçilikle tohumdan gelenleri gerçekten bu kadar  net anlatılabilir. Bu sendrom bence o meyili hayat boyu  saklaman lazım arşivinde. 

SABİT DOĞAN: Emir şunu sormak istiyorum. Oynamayı yanı bu oyunda oynamayı iyi tutmuş yada çok izlenmiş diziye tercih ederimsin neden yada etmez mısın. 

EMİR ÖZDEN: Etmem. Çünkü şöyle bir şey var benim için. Bu oyunun bendeki karşılığı bunun kariyerle bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum . Ben Emir olarak Christopheri ve onu yaratılan dünyasını sevdiğim için ve bunu yaşamak istediğim için yaşıyorum. Yanı bunun dizi kıyasıyla başarı ile  ilgisi olamaz. Yanı ben gerçekten bu hikayeyi inanıldığı gördüm. Chrıstopherı çok sevdim . Kesinlikle bir oyuncu için bunu oynamak böyle bir karakteri oynamak böyle bir şeyin içinde olmak bir şans bence. Bende bu dünya da çok sevdim . Nedim abinin bu işe ne kadar  iş de değil bu çocuğa ve  bu metni ne kadar sevdiğini gördüm. Ben de kesinlikle bu işin içinde olmak istiyorum dedim. Bu gerçekten kariyer planlanmasına bir şeyle ilgisi yok. Profesyonel bir iş dünyasının içindeyiz fakat bazı şeyler var  sadece içinde olmalısınız. Başarı denen şeyde bence buradan geliyor. Yanı 

SABİT DOĞAN:  Çok anlamlı sosyal sorumluluk projesi. Çünkü insanları farkındalık kazanıyor insanlar aspergen sendromunu ne olduğunu anlıyor ve ebeveynlerde bu tarz çocuğa nasıl yaklaşılacağı  çünkü dünya da böyle insanlar var nasıl karşılayacağımızı bilmiyoruz. Çünkü itecek mıyız  onlardan utanç mı  duyacağız onlarla barışık yaşayıp sahiplenecek miyiz. Yanı oyunu izlediğimiz zaman gerçekten bunların hepimiz bize düşündürttü. Ben kendim düşündüğüm bir soruyu size yönetmek istiyorum. Prova sürecinde oyun oynanırken şunu kendinize sordunuz mu böyle bir çocuğum olsaydı ne yapardım. Öyle olsaydım ne yapardım gibisinden 

EMİR ÖZDEN: Bu soruyu kendime sormadım . Ama şuan da eğer buna cevap verecek olursam bende çocuğumu en güzel şekilde yetiştirmenin yollarını arardım ve onunla arkadaş olmanın yollarını arardım. Zaten ortada bir başarı varsa bu oyunla ilgili herkesin böyle düşünmesiyle ilgidir bence. Herkes böyle bir çocuğu olsaydı bence zaten böyle yaklaşırken bu oyun kadar bir başarı yakalıyor bence .

NEDİM SABAN: Bizim buradaki en büyük hedefimiz Christopherin bununla beraber algılaya bilmek. Keşke benimde böyle bir arkadaşım olsun  onu acındırmak için değil. Çünkü acınacak bir karakter değil biz kendimize acımalıyız. Chrıstopher her sahnesinde oyunla ilgili olacak ama ben dışardan cam dan baktığımda 25 tane evi veya işte koyunların kaç tane olduğunu kaç tanesini hangi renk olduğunu görebilirim aslında insanlarda bunu görebilir ama onlar cep telefonuna bakmaktan işte kredi ekstrelerimi ödeyebilecek mıyım düşünmekten . Oyunun mesajı şu Sherlock gibi dünya aslında o kadar basit olaylar la dolu ki biz bunu zorlaştırıyoruz. Onun için ben hep şeyi söylüyorum Christopherla beraber eğlenebilirsek bu oyun güzel bir oyun. Yoksa kimse tiyatro sosyal farkındalık için gitmez ama hani bu eğlence zaten kahkahalı değil d yanı beraber o dünyayı keşfedebilmek bizim  hedefimiz o.

SABİT DOĞAN: Oyundaki anne ve baba figürü ilgili bir şey söylemek istiyorum.  Şimdi daha çok Christopher’la baba ilgileniyor okula götürüyor , anne ise acaba önceliği başka bir şey olduğu için mi Christopheri bırakıp gidiyor yoksa çocuğun o durumuyla karşı karşıya gelemiyor mu?

EMİR ÖZDEN: Yanı benim annem karakterinin yanı oyundaki davranış biçimiyle ilgili şöyle bir şey söyleyebilirim . Gerçek hayatta otizmli bireylerin ailelerin anneleri ve babaların durumu gerçekten çok zor. Çünkü böyle bir bireyle yaşamak gerçekten kolay değil. Dolayısıyla annenin yaptığını doğru diyemem. Ama anladığım bir yeri de var açıkçası.

NEDİM SABAN: Biz  çok araştırdık. Yanı bu çocukların bütün aileleri ilgili konuştuk. Gerçekten anne ile babalarda Borderline’na kadar giden kişilik bozuklukları olabiliyor. Sabır problemleri oluyor. Kabullenmeme oluyor. Mesela birbirlerini suçluyorlar.  Sen sigara içtiğin için böyle oldu. Çünkü bunun bir sebebi yok . Hala bulunmuş bir tanısı,  açıklanması yok. Dolayısıyla senin annen bilmem nolduğu için oldu. En aydın aileler bile mesela çok süre kabullenmiyor. Hâlbuki kabullenseler ve erken eğitim başlayabilse daha kolay bir süreç olacak ve hayat boyu bitmeyen bir süre . Bir ceo vardı .Çok önemli bir ceo bir fabrikanın başında . Bir gün hep başında 24 sekreteri var. Bir gün  midem ağrıyor diyor ve  kendini bıçaklıyor ünkü bıçağı nasıl kullanacağını unutmuş. Yanı 30 yıl sonra böyle bir takıntı gelebiliyor ve neredeyse öldürebiliyor. Yada mesela mikrodalgada 36 saat dönen bir çizme baktığı için tuvalete gitmeyi unutan, ihtiyaçlarını yapmayı unutan ve bu yüzden ölen insanlardan söz ediyoruz. Çok çok ilginç bir şey. Dolayısıyla gerçekten derin bakabilmek gerekiyor. Anne babayı da suçlamamak gerekiyor. Onlar tabi anne ve baba olarak yanı çok acı bir durum . 

SABİT DOĞAN:  Ben suçlamıştım anne galiba çocuğu kabullenemedi bırakıp gitmişti diye. 

NEDİM SABAN: Ama o adama kaçılmaz zaten. Özellikle ona dikkat ettik. Özellikle oynayan oyuncu arkadaşımız Cem ‘in ve genç oyuncu arkadaşımızın katkısı var.  Cem’inde yorumu ise Cem öyle bir adam olsun ki  bu kadın sana geliyorsa bunun içinde bir  cinsel  dürtü değil tam tersi bir yere kaçmak ve bir şekilde kaçıyor anne. 

SABİT DOĞAN:  Yönetmen oyun yazarı olarak sormak istiyorum . Genelde işte  Broadway oynamış ödüller almış ,  yazarların oyunlarını tercih ediyorsunuz ve bunu ayrı bir özgün yorumlama tekniğinde yeniden yorumlayıp sahteleştiriyorsunuz. Bunu da öyle çevirdiniz yeniden yorumladınız neleri farklılaştırdınız neleri değiştirdiniz. 

NEDİM SABAN: Öncelikle sevgili ustamız Celile Toy’un  çocuğa yaklaşımı biraz daha bizim anlayacağımız bir babaanne torun ilişkisi var. Bende babaannemi çok severdim oradan yaklaşmaya çalıştım. Bir de tabi ki oyunun evet çevirisini yaptım ama biraz Türkçe söylemeye çalıştım . Bu çocuk nasıl konuşur bu olaylar Türkiye de nasıl anlatılabilir gibi bir şey ama. Kesinlikle melodrama  düşmeden kolay bir şekilde melodrama dönüşebiliyor. Çünkü içinde matematik kadar  uzay bilimleri de var.  Aynı zaman da aile de var. Yanı birden bire  melodrama  biçime de dönüşebilir o dengeyi korumaktı. 

SABİT DOĞAN:  Peki çalışma biçiminiz ile ilgili bir sorum olacak. Bir röportajınızda “Tiyatro ilham perileri gelince yapılan bir iş değildir . Belli bir disiplin ve etikle yapılır. 

NEDİM SABAN: Evet bu söz çok doğru.  Çünkü şey geldiği zaman o gün kendimi iyi hissetmiyorsun ama provada 20 kişi bekliyor. O provada verimli  bir şey yapmak zorundasın. Yönetmen o süreci yaşıyor. Birden bire ben bunu niye yapıyorum sordu yanı bir meslek etiği var. Beraber üretmenin.  Biz meslek etiğini zor sağlıyoruz. Çünkü hepimiz farklı ekollerden gelen insanlarız. Ama kesinlikle hadi arkadaşlar bugün kendimizi iyi hissetmiyoruz yarın buluşalım diyemiyoruz. Bir de belli tarihe oyun yetiştirmeniz lazım . Ama tabi bu ekipte bütün ustalar ekipteki en genç arkadaştan herkes o kadar disiplinli saati saatine aksatmadan çalıştık  öyle oldu. Ben hep tiyatroya hep sonradan gelenden çok korkarım. Böyle bir dünya yaratırsınız ve bir den ışıkçı  elektriği öyle bir söndürür bütün her şeyi çökertir. Ama her geleninde bir şeyler katması lazım.

SABİT DOĞAN:  Sizlere dikkat ediyorsunuz. Kendi oyunculuk  çalışmalarınızda .

EMİR ÖZDEN: Ben direk şu ve şu olarak nitelendiremem. Ben daha çok prova süreciyle beslenen biriyim.  Kolektif olan bir işBütün  oyuncu arkadaşlarımın , Nedim Abimin her şeyini vererek taptığımız bir iş. 

NEDİM SABAN: Prova surecinin çok yasaklı bir surecide var aslında.  C7 durmazsan Chrıstopher ışığı alamayacak.  Belli kuralları var  . Dil de filan. Bu seni zorladı mı.  ilk defa soruyorum .Zorladı  seni yoksa bir yapı taşı olarak sana katkıda mı bulundu. Bu kadar kural içinde olmak . 

EMİR ÖZDEN: Aslında benim avantajda oldu dezavantajda.   Christopherin dünyasını ne kadar belirsizliği zorlayıcı olsa da o belirsizlik bir o kadar  özgürlük gibi oldu bende 

SABİT DOĞAN:  Sorumluluğunda  üstünden  gelebilmek de önemli . Çünkü oyunun bütün hepsi teknolojisi  oyuncular diğer karakterler hepsinin sorumluğu sizde. O sizin adımları zamanında atmasına bağlı. O size  stres oluşturdu mu? 

EMİR ÖZDEN:  Oluşturdu.  Yani son iki gün özellikle uykusuz geceler de biraz zorlandım. Psikolojik olarak nasıl olacak, oyun stresi sorumluluk bunların hepsi bir etken. Zorluyor ama yine de bütün zorlukların içinde bu işi sevip  tadını çıkarıyorsak  aslında pozitif dönüyor bence bende böyle oldu en azında. 

NEDİM SABAN: Aslında enstrümanla da hâkimiyet gerekir. O uçabilsin dolayısıyla Emirınde hem kendi bedeni , sesi onun dışında da ki dünya ya da hakım olması gerekiyordu. Çok iyi bir iş çıkardı diye düşünüyorum seyircilerinde çok seveceği bir çocuk. En önemlisi de o yanı . Evet biz Chrıstopherla iki saat geçirelim anlamaya çalışalım  derdi

SABİT DOĞAN:  Seyircide sevdi ve sahiplendiler. Türk tiyatrosuna uzun yıllar emek vermiş birisi olarak soruyorum Türk tiyatro yazar yönetmen olarak aynı zamanda başka tiyatro oyunlarını takip edenlerden birisiniz.  Bu konuda sizi tebrik ediyorum. Genel olarak bir tiyatro akışını değerlendirecek olursanız gözlemeleriniz neler. 

NEDİM SABAN: Bir enflasyon var . Tiyatro altın çağı yaşıyor. Dört yüz oyun Beş yüz oyun çıkan ve bunların içinde  çok iyi işlerinde çıktığı  bir dönemden söz ediyoruz.  Büyük bir heyecan var. Herkes tiyatroya dönüyor. Biraz bunun yapaylığı şey televizyonda eskisi kadar iş ve fırsat olmaması. Çünkü aynı tiyatrocular 10 yıl önce bugün tiyatroyu çok seviyoruz  diyenler 10 yıl öncede yok ya biz televizyondayız diyen kişilerinde bugün tiyatro yaparken görüyoruz .O adlar bende kalsın önemli değil ama . Dönüş çok güzel ama bence aynı oranda seyirciyi arttırmak durumdayız . Bu gettolaşmak beni korkutuyor. Kadıköy, Beşiktaş ekseni içinde bizi tiyatroyu yapmıyoruz. Seyirciyi de geliştirmek zorundayız. Geliştirmek şöyle bir şey  yeni seyirciler daha genç seyirci daha farklı kitleler ben tuhaf şekilde tiyatro oyuncularından daha çok seyircileri tanıyorsunuz. Bir tiyatro ya gidiyorsunuz ve elli kişilik bir oyuncusu varsa 25 tane seyirci tanıdık.  Hanı bu böyle olamamalı diye düşünüyorum .  ama sevindirici bir tiyatro sezonun.  Ürün çıkıyor, yeni oyunlar yazılıyor , insanlar izliyor ama bir şeye  dikkat çekiyorum ekip ruhu  çok azaldı. Yanı mesela eskiden ekiplerin Ankara Sanat , Dostlar Tiyatro ya da Gazanfer Özcan Tiyatro’su  dediğiniz zaman evet bir star tiyatrosu. Gazanfer beyi Gönül Hanımı izlemeye gidiyordunuz. Ama hanı  bir ekip vardı. O ekip ruhu vardı. Artık o ekip yok bir yere  geliyoruz yanı “Süper  İyi Günler”  için böyle  olmadı ama. Hadi arkadaşlar toplanalım. Sen nereden  geldin  sen şunu  yap. Hatta bazı oyunlar face tıme dan provaları  yapılıyormuş. Çocuk sette mesela bağlıyor böyle şeyler var. Oyun başlıyor ışık  yapmaya zaman olmamış. Genel prova yapmamışlar. Çünkü öyle bir ortam yok.  Prova için şu sahnede bir hafta zaman geçirmen lazım. Ama solanda her akşam oyun var. 

SABİT DOĞAN:  Şöyle bir sözünüz var. 170 tane oyun var 170 tane yapımcı yok , 170 tane ışık yok herkes oyuncu olmak istiyor böylelikle  sektörleşmek istiyor. Emir sen başka tiyatro oyunlarını takip ediyor musun.

EMİR ÖZDEN: Son zamanlarda “Süper İyi Günler sürecinden dolayı izleyemedim. Tiyatro karenin diğer oyunu  Leyla’nın Evi’ni  izledim. 

NEDİM SABAN: Mesala çok doğru söylediniz. Çok teşekkür ederim ama ben mesela kendime çok kızıyorum çünkü  Emir’in geçen senede harikalar yaratıyordu Kadıköy’de bir tiyatroda . Ben onu izleyememiştim .  Sadece duymuştum . O yüzden bende çok iyi tiyatro seyircisi değilim aslında . 

SABİT DOĞAN: Şunu merak ediyorum. Eskiden Yeşilçam artistleri filmler kısır döngüye girdiği zaman kadınlar Türk sanat müziğe artistler şarkı söylüyorlar. Evet ilgi gördüler belki  hayatlarını devam ettirdiler. Türk sanat müziğini hayata katamadılar.  Sanat müziği sektörü olarak baktığınız zaman bir şey katamadılar. Yanbugün  yine eski o yılların şarkılarınızı dinliyoruz ama yenisi var mı yok. Şöyle bir durum var dizim bitti ben de o zaman  bir tiyatro yapayım oyuncularda var . Peki bu tiyatronun ivme kazanmasını sağlar mı?

NEDİM SABAN: Bence uzun vade de bir şey sağlamaz.  ünkü eğer oyun kötüyse o oyuncuda harcanmış olur.  Bu popülarite çok farklı birşey. Bugün o diziyi birçok kişi izler beğenir ama hanı oyunu beğenmese çünkü ben onu gördüm. Oyuncuyla selfie çektirmek için gelen seyirciyi var.  Oyun sırasında selfie çekiyor.  Oyuncu ortalıkta dolaşırken  şak diye selfie çekiyor. Onun için sadece  tiyatro deneyimi bu. Buna da saygı duyuyorum sadece oraya gelsin de tiyatro seyretsin . 

SABİT DOĞAN:  Bazı tiyatro oyuncuları evet tiyatroda dizide olur.  Ama diziye bir giriyorlar bir daha tiyatroya dönmüyorlar. 

NEDİM SABAN: Orada haklılar çünkü 24 saatte ruhları o kadar eskiyor ki eve gidip sadece uyumak istiyorlar. O insanı provaya getirmekte zor.  Böyle oyucularla da çalıştım. Bütün iyi niyetiyle provaya geliyor  saatinde de geliyor ama ölmüş adam hanı ona bide onu bide böyle dene dersen dayak ta yiyebilirsin .  Abi ezberle ilk oyunda görüşürüz diyorsun.  Adam setten 33, 35 saat giki çıkmamış  gelmiş sana ondan yaratıcılık bekleyemezsin . 180 dk dizilerin yapılması çok zor oldu. Ekisis gibi değil. 

SABİT DOĞAN: Hep tiyatroda mı olacaksınız.  Gelecek hedefleriniz planlarınız neler. 

EMİR ÖZDEN: Şöyle ki  dizi, sinema, televizyon sonuçta tiyatro bu oyunculuk bir meslek ve ben bu mesleğimi yaparken en başta mutlu olmayı ve en iyi şekilde icat etmeyi  ve doyum bir haz yaşamayı bekliyorum . Yaptığım işin de bir yere geçmesini hedefliyorum . Mesleği yapma amacım bu.  Bu mesleği yaparken para kazanmak gerekiyor. Onun dışında hayattan bazı istediğim kendim yapmak istediğim idealler var. Film çekmek birçok şey yapmak. Buda çalışmaktan geçiyor.  ama ben her zaman tiyatro yapmak istiyorum. Tiyatro hayatımda olsun istiyorum. Oyunculuk benim mesleğim.

NEDİM SABAN: Oyun çıktıktan sonra daha kolay . Ama o oyunu yaratım süreci çok zor. Oyun çıktıktan sonra ikisini bir arada götürmek çok daha kolay. 

SABİT DOĞAN: Peki “Süper İyi Günler’in” turne programı nasıl. 

NEDİM SABAN: Çok az . Çünkü sadece bu kurulum 32 34 saat sürüyor. Mesela bir sahneyi bir gün öncesinden kiralamak durumundayız. Bir özel tiyatroyu akşam evet sponsorlarımız var ama ona rağmen  zor. Bir Ankara’mız olacak.  İzmir belki olabilir.  Aslında bu bir deneyim. İnsanların nasıl Londra ya gittikleri zaman Mersindeki insanlar da İstanbul’a geldiklerinde denk getirsin. Aslında biz bunu yaşıyoruz Tiyatro Karede. Bayramlarda çok dolardı niye Anadolu’dan gelirlerdi. Keşke her yere gidebilsek ama.

SABİT DOĞAN:  Son olarak seyircilere söylemek istediğiniz bir mesajınız varsa.

NEDİM SABANLondra da Brodwayda yıllarca oynanana bir oyun. Türkiyede aynı standartlarla gelmesi çok heyecanlandırdı beni.  Seyircinindi o ilgisini görüyorum mutlu oluyorum .İyi bir iş yapmanın keyfi var. Dolayısıyla ilginize çok teşekkür ediyorum. Beni Emir gibi genç meslektaşlarımla tanışıp onlara bişeyleri  devredebilmek  çok rahatlatıyor.  En önemli şey  yanı meslek bir anda da devretmek istiyorsun . Bırakmak için değil de bazı yüklerimizi vermeniz lazım ki başka yükleriniz olsun. İyi ki böyle  meslektaşlarım var.  

EMİR ÖZDEN: Teşekkürler Nedim abi. Seninle tanışmak böyle bir işin işinde olmak bana güvendiğini görmek . Bu Chrıstopheri bana teslim ettiğin için teşekkürler öncelikle.  Ben şöyle bir şey söylemek istiyorum  son olarak biz bu oyuna ekip olarak çok emek verdik, çok çalıştık.  Çok ciddi bir iş yapıyoruz farkındalık yaratıyoruz.  Bunu tiyatro diliyle ve estetiğiyle o sahnede 400 kişiye de otizmi anlatıyoruz.  ve bunu otizmli bireylerin acıyarak yapmıyoruz.  Bunu insanlara  bu çocukların neler yapabileceğini gösterebilecek eğlenceli ve keyifli bir dille   estetize bir dille anlatıyoruz.  Bu oyun her zaman izlenebilecek karşılanabilecek bir oyun değil.  Ben insanların gelip bu oyunu seyretmelerini tavsiye ediyorum.  Vherkese  Süper İyi Günler diliyorum. 

SABİT DOĞAN:  Bizde dirensanat  nedim saban ve emir özden ile birlikteydik.  mutlaka “ Süper İyi Günler’i“  izleyin diyoruz. Herkese  Süper İyi Günler dileriz.. 

 

 

 

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.