“Bir Shakespeare klâsiği ne kadar çığrından çıkarılabilir? Hamlet’e ne kadar gülünebilir? Bir farsta nasıl bir politik duruş sergilenebilir? Hamlet’ten günümüze nasıl gelinebilir?… Bir Baba Hamlet’te bu soruların ve daha fazlasının yanıtını bulurken iki saat çok eğlenecek, oyunun nasıl bittiğini, iki saatin nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Bir Baba Hamlet içi boş farslardan değil, söyleyecek sözü olan ve bunu seyirciye başarıyla geçiren bir oyun. Hâlâ görmedinizse sakın kaçırmayın derim.”

 

 

YAŞAR İLKSAVAŞ

Bana göre tiyatro yalnızca sahnede oynanan oyun değildir. Tiyatronun bir ritüeli vardır ve daha mekânın kapısından girerken başlar. Basamakları inerken sizi bir heyecan sarmalıdır. Önce bir sıcaklık sarar içinizi, tiyatroda olduğunuz için kendinizi ayrıcalıklı hissedersiniz. Güler yüzlü, pırıl pırıl giyinmiş görevliler yerinizi bulmada size yardımcı olur. O kadife koltuklara oturduğunuzda yüreğiniz bir başka çarpar. Sahnedeki kalın kadife perdelerin gerisini hayal edersiniz, perde açıldığında sizi nasıl bir dekorun karşılayacağını düşünürsünüz. Herşey, evet her şey sizi oyuna, tiyatronun büyülü dünyasına hazırlar. Işıklar söndüğünde artık bir hayal ülkesine yolculuk yapmaya hazırsınızdır. Bu duyguları eski Kenter Tiyatrosu’nda, Ses Tiyatrosu’nda, Muammer Karaca Tiyatrosu’nun ilk dönemlerinde, Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nda… hep yaşamıştık. Bu yıl Şevket Çoruh’un kurduğu, inşa ettirdiği Baba Sahne’de aynı duyguları yaşadım. Daha kapıdan girişte, salona geçişte, gençlerin karşılamasında, o kadife koltuklara kurulduğumda, süslemelerini, yan localarını, balkonunu gördüğümde Baba Sahne beni geçmiş yıllara götürdü, tam anlamıyla bir nostalji yaşadım. Yalnız Kadiköy yakasına değil, İstanbul’a böyle bir salon kazandırdığı için Şevket Çoruh’u öncelikle kutlamak isterim. O eski görkemli salonları bilenler için bir nostalji, bilmeyenler için güzel bir örnek. Bir Baba Hamlet de bu salonda izlediğim ikinci oyun oldu.

Tiyatro heveskârı, tiyatro aşığı iki oyuncu. Kendini Shakespeare uzmanı olarak gören, parasal olanaklardan yoksun, yetenekten de pek nasibini alamamış tiyatro patronu-aktör. Dört başı mamur bir “Hamlet” sahneye koymak istemektedir. Ve aklı fikri müzikallerde oynamak olan, sahnede şarkı söylemeye hevesli yardımcısı. Yani koskoca Hamlet iki kişilik bir oyuna dönüştürülmüştür. Bütün ağır rolleri patron-aktör üstlenmiştir, yan roller de diğerine kalmıştır… Durum böyle olunca Shakespeare’in katledileceği apaçık ortadadır. Ne ki, Shakespeare katledilirken tadına doyum olmaz bir fars çıkmaktadır ortaya…

Fars denince ilk akla gelen isim hiç kuşkusuz Feydeau’dur. Sonra onun yerini Ray Cooney aldı. Bir Baba Hamlet’te kapıların açılıp kapanmadığı, sahnede koşuşturmaların bitmediği, yanlış anlamalırn tavan yaptığı sabun köpüğü gibi bir fars izlemiyoruz. İlk kez bir farsta da çok önemli mesajlar verilebileceğini görüyoruz. Oyun 1600’lü yıllarda, Danimarka Krallığında geçiyor. Her ne kadar katledilse de bir Hamlet var sahnede. Her şeye rağmen iktidar hırsını, intikam duygusunu, Danimarka Krallığında çürümüş bir şeyler olduğunu görüyoruz.

Sebastian Seidel’in yazdığı oyunu Yücel Erten dilimize çevirmiş, daha doğrusu sanki yeniden yazmış, uyarlamış. Oyunun yapısı güncel göndermelerin eklenmesine, doğaçlamaya çok uygun. Bu uygunluktan da çok yerinde, çok dozunda yararlanılmış. Oyuna, farslarda hiç görülmeyen, toplumsal ve siyasal olaylara eleştirel bir yaklaşım kazandırılmış ve bir an olsun komediden sapılmamış, oyunun akışı bozulmamış.

Hayvan Çiftliği”, “İvan İvanoviç Var mıydı, yok muydu?” “Kıran Resimleri” ve “İntiharın Genel Provası”ndaki rejileriyle benim son yıllarda en beğendiğim yönetmenlerden biri olan Emrah Eren’in yeni bir reji başarısına tanıklık ediyoruz bu oyunla. Hem metinden gelen komediyi, hem durum komedisini çok güzel harmanlamış. Absürdün doruklarında gezerken geleneksel tiyatromuza göz kırpmaktan da geri kalmamış. Abartıyı en dengeli biçimde, aşırıya kaçmadan, tam dozunda kullanmış. Elindeki iki çok iyi oyuncuyu en doğru biçimde değerlendirmiş.

Her ne kadar bazı çevreler farsı küçümsese, burun kıvırsa da, oynanması en zor oyundur. Bir an olsun tempoyu düşürmeyeceksin, oyundan hiç kopmayacaksın, her anı en ince ayrıntısında değerlendireceksin. Bir de bu oyundaki gibi seyirciyle interaktif bir ilişkiye gireceksen, doğaçlama yeteneğine de sahip olacaksın. Şevket Çoruh ve Murat Akkoyunlu tüm bu zorlukların üstesinden başarıyla gelerek, daha ilk anda seyirciyle sıcak bir dialog içine giriyorlar. İki saat boyunca kahkahalarla gülerken bize birçok duyguyu birlikte yaşatıyorlar. Çizdikleri kompozisyonlar unutulur gibi değil. İyi fars oyuncusu bir elin beş parmağını geçmeyecek kadar az, Murat Akkoyunlu da bunlardan biri hiç kuşkusuz. Şevket Çoruh’la inanılmaz bir uyum içindeler. İkisini de kutlamak isterim.

Tiyatronun parasızlığını vurgulayan derme çatma dekorları, oyuna güldürü katan aksesuarları ve kostüm tasarımıyla Barış Dinçel yine yeni bir başarıya imza atıyor.

Bir Shakespeare klâsiği ne kadar çığrından çıkarılabilir? Hamlet’e ne kadar gülünebilir? Bir farsta nasıl bir politik duruş sergilenebilir? Hamlet’ten günümüze nasıl gelinebilir?… Bir Baba Hamlet’te bu soruların ve daha fazlasının yanıtını bulurken iki saat çok eğlenecek, oyunun nasıl bittiğini, iki saatin nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Bir Baba Hamlet içi boş farslardan değil, söyleyecek sözü olan ve bunu seyirciye başarıyla geçiren bir oyun. Hâlâ görmedinizse sakın kaçırmayın derim.

www.dirensanat.com

bir baba hamlet oyunu eleştirileri,

bir baba hamlet oyunu hakkında bilgi,

bir baba hamlet yazıları,

bir baba hamlet oyuncuları,

bir baba hamlet hakkında şevket çoruh ne söyledi

 

PAYLAŞIM
Önceki İçerikİkincikat’ta Bu Hafta (12-20 Mart 2018)
Sonraki İçerik35. Uluslararası Ankara Müzik Festivali: Kulak Ver
YAZAR VE ÇEVİRMEN 1949 yılında İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi, Galatasaray İktisadî ve Ticarî Bilimler Akademisi'ni bitirdi. İşletme İktisadı Enstitüsü'nde master yaptı. Kom Tekstil ve Konfeksiyon Fabrikaları A.Ş.'de 29 yıl idarî ve malî işler müdürlüğü ve genel müdür muavinliği yaparak üst düzey görevlerde çalıştı ve aynı fabrikadan emekli oldu. Yaşamının uzunca bir döneminde İhsaniye Altsokak'ta, ailesiyle oturdu. Üniversite yıllarında tiyatro ve kitap eleştirileriyle denemeler yazmaya başladı. Sonra yalnızca tiyatro eleştirileri yazmayı sürdürdü. Yine üniversite yıllarında başladığı çevirmenliği de hiç bırakmadı ve 2000 yılında emekli olduktan sonra çeviriye ağırlık verdi. Yeni Gazete, Hürriyet, Dünya, Hürgün, Yeni Ortam, Gazette 13, Son Saat gazetelerinde tiyatro ve kitap eleştirileri, Cumhuriyet gazetesinde derleme ve derleme çevirileri yayınlandı. Hürriyet Gösteri, Tempo, Papirüs, Yeni Dergi, Yeni Ufuklar, Oluşum, Yeni İş Dünyası, Çağdaş Sanat, Aylık, Best, Downtown dergilerinde 1970'den bu yana tiyatro eleştirileri ve diğer yazıları yayınlandı. De Yayınevi, Can Yayınları, Gelişim Yayınları, Bilgi Kitabevi, Kelebek yayınları, Altın Kitaplar, Doğan Kitap, Everest ve Oğlak yayınlarında elliye yakın çevirisi çıktı.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.