SABİT DOĞAN: 'MÜZİKSİZ EVİN KONUKLARI' FARKLI YORUM YENİ OYUNCULAR

0

Tiyatrokare 22 yıl önce ilk oyunu olarak sahnelediği ‘Müziksiz Evin Konukları’nı bir kez daha sahneliyor. Neil Simon’ın İkinci Dünya Savaşı yıllarının zor koşullarında babaanneleri ile çocuk ruhlu halalarının yanında kalmak zorunda olan iki çocuğun öyküsünü anlattığı oyunu kendisine Pulitzer Ödülü kazandırmıştı (1991). Nedim Saban Şubat ayında kaybettiğimiz ve ilk sahnelenişinde babaanne rolünü oynayan Macide Tanır’ın anısına sundukları oyunun aynı zamanda bu kez Babaanne’de izleyeceğimiz Serpil Tamur’un 50’nci sanat yılı kutlaması olduğunu da belirtiyor.

Yönetmeni Nedim Saban, Babaanne Serpil Tamur ve kostüm tasarımcısı Serpil Tezcan ile bu kaz farklı bir yorumla izleyeceğimiz ‘Müziksiz Evin Konukları’nı konuştuk…

Röportaj: Sabit Doğan

23 Kasım 2013

Söyleşimize yönetmen Nedim Saban ile başlayalım. Tiyatro Kare’nin ilk oyununu bir kez daha sahneliyorsunuz. Niçin Neil Simon ve niçin bir kez daha ‘Müziksiz Evin konukları’?

Nedim Saban: 

700922_detay
Nedim Saban

Ben üniversitedeyken Neil Simon’dan nefret ederdim. O yıllarda oyunları bedeva izlemek için yer göstericiliği yapıyordum. Bu oyunu (Broadway’de teadüfen  izledim ve hayran kaldım. O zamanlarda bu oyun yeni yazılmıştı. Ben tiyatro açmalıyım ve bu oyunu oynamalıyım, dedim. Daha önce bir tiyatro sahibi olmayı hiç düşünmemiştim. Yani beni bu oyun tiyatro sahibi yaptı. Hedeflerimi yüksek tutmak istiyordum, böyle olunca da adı ‘Tiyatrokare’ oldu. Metrekare gibi yani…  İlk önce, ‘Babaanne’ rolünü kim oynar, diye düşündüm ve Macide Tanır’a gitmeliyim dedim. Daha sonra da çok iyi işler yaptık. Tiyatrocular  öldükten sonra geriye çok az şey kalıyor. Macide Hanım’ın ölümünden sonra onu böyle bir şeyle anmak ne hoş olur diye düşündüm… Bu rolü kime teslim edebilirdim. Serpil Tamur, uzun zamandır hayran olduğum biriydi, Oyun, zaten hiç eskimemiş, eskimeyecek bir oyun. Daha önce Talat Halman çevirmişti, yeni baştan çevirdik. Barış Dinçel’in dekoru da daha yoruma açık…

Oyunu siz yönetiyorsunuz. 22 yıllık birikim nasıl değişime yol açtı?

Nedim Saban: Herşey bambaşka… Hangi sanatçı ile çalışırsam onun çizdiği karektere ve kişiliğe inanırım. Eğer, Serpil Tamur ile çalışıyorsam, onun çizdiği bir Babaanne olmalı. Yani Neil Simon, Serpil Tamur ve Babaanne’yi üçünü birarada görmek lazım. Bir oyuncu bile değişse o oyun başka bir oyun olur. O kadar yıl sonra aynı oyuna çok farklı bakıyorsunuz elbette. Herşeyden önce çok etkilendim, ne kadar büyüdüğümü gördüm. Yaşlanmadım ama büyümüşüm. Ben bunu çocukluktan büyüklüğe geçiş oyunu olarak görüyordum 22 yıl önce, çünkü henüz çocuk sayılırdım..  O dönemYaş dönümü oyunuydu, şimdi bir yalnızlık oyunu, bir sevgi direniş, olarak yorumladım..

Biraz da kendinizi de görmek istiyorsunuz, nereden nereye geldim diye…

Nedim Saban: Aynen öyle… Zaman zaman Macide Tanır’ın sesi ve görüntüsü gözümün önüne geliyor. Hepsini silmeye çalışıyor, oyunu yeni baştan okuyup bambaşka bir bakışla sunmak istiyorum. Böyle sil baştan yorumlamak çok da keyifli oldu… şunu da vurgulamak istiyorum: Oyunun ayrıntılyarı, o ayrıntılarda yansıttığı duygular o kadar güçlü ki, her provada yepyeni duygular ortaya çıktı, yeni keşifler yaptık. Bu da ekibin deneyimi ve fikir alışverişine açık olması sayesinde.

 Burada yönetmen olarak yorumunuzda ne değişti?

Nedim Saban: Bu oyunda genç kız Bella çok önemli. Bu oyunu yeni yorumunda  bir yalnızlık oyunu olarak düşündüm.  Bir sorunlu  kız var dışlanmış, cinsel dürütleri ve kadınlığı bastırılmış, öteki tarafta bir babaanne kendini tamamen kapatmış. Aralarındaki gerilimli ilişki… Eski prodüksiyon ile hiç alakası yok bu yorumun. Sadece sözcükler aynı.

Serpil Tamur, sizin ellinci sanat yılınız ve ilk özel tiyatro çalışmanız. Böyle bir kesişme sizin için ne ifade ediyor?

581570_10153566068375217_1483746515_n448x336

Serpil Tamur: özel tiyatrodan hep kaçtım ve hep korktum ama bilmiyorum. Çok haksızlık etmişim özel tiyatroya, bu çok istediğim ve çok sevdiğim bir rol oldu benim için. 22 yıl önce izlemiştim ama araya giren onca zamana rağmen aradaki bir çok şeyi silip götürüyor. Nedim Saban metni getirdiği zaman bu karakterin benim çok karşıtım olduğunu düşündüm. Bugüne kadar oynadığım rollerden çok farklı bir rol. Niye denemeyeyim dedim ve inşallah iyi olur….

 Nedim Saban: İlk defa bir kötü kadını oynuyor.

 Serpil Tamur: Bu kadar sert, bu kadar acımasız nasıl olunur diye düşünüyorum, ama olur. Bence oyunun sonunda sarf ettiği bir tek cümle onu çok iyi açıklıyor: “Daha fazla acı çekmek istemediğim için kendimi kapattım”  İnsanlar şanslı doğar ya da şansız doğar. Bizim Babaannemiz şansız dünyaya gelmiş, olayları üst üste yaşamış. Daha fazla acı çekmek istemiyor. Böyle bir karakteri oynamak, onu yakından tanımak bana çok cazip geldi, onun için teklifi kabul ettim. Halbuki bu sene çok yoğun geçecek; hem dizi çekimleri hem oyunlar… Ama yine de çok beğendim, etkilendim ve kabul ettim.

O babaanne ne kadar bizden? İlk oynandığı zamanlarda da çok tartışılmıştı: Bizim toplumumuzda olabilir mi, olamaz mı diye. Kimileri Neil Simon’ın bu karakterlerini çok Amerikalı bulmuşutu… Ama bana kalırsa çok evrensel karakterler ve bugünün şartlarında da yaşanabilir bir olay.

Serpil Tamur: Bizden olan yanları da var, olmayan yanları da… Ama onu o şartlar içinde değerlendirmeliyiz. müstakil olarak değerlendirmekte yarar var. Konuştuğumuz bir çok kişi kendi babaanneleri ile mutlaka bir yakınlık kuruyor. Özdeşleşiyor. Onun için bence evrensel. Sadece Amerikaya giden bir Alman kadın değil,  her toplumda görülebilecek biri. Daha önce de söylediğim gibi bu kadar acımasızca olaylar karşısında her insan kendini kapatabilir.

Nedim Saban: Bu noktada araya girip ilk kez bir noktayı açıklamak istiyorum: Neil Simon’dan oyunun telif hakkını aldım. Bir gün müthiş bir karamsarlık çöktü bana, kendi kendime dedim ki; acaba  karakterler çok mu Amerikalı, çok mu Museviler… Eğer bu espriler Türkiye’de tutmazsa… Bir süre sonra ew York’ta  Neil simon’un bir imza gününe gittim. Onu yakaladım ve endişelerimi anlattım. “Ben oyununuzun haklarını satın aldım. Ama içim hiç rahat değil doğrusu biraz da korkuyorum” dedim. Bana aynen şu cevabı verdi. “İçin çok rahat olsun bu oyun Japonya’da da oynanıyor ve yılın oyunu olarak seçildi.” Bunları duyduktan sonra rahatladım. Japonya’da bile yılın oyunu ise bizde hayli hayli tutar diye düşündüm. Tokyo da bile bu espirilere gülüyorlarsa…

 

Gençlerle çalışmak nasıl?

Serpil Tamur: Çok rahat, ben çok sevdim. Bizim genç oyuncularımız çok özel seçildi. Yaptığı işe çok saygılı gençler. Tiyatroya yaklaşımları çok duyarlı. Bu da disiplinli çalışmalarını sağlıyor. zaten benim için de disiplin ve saygı ön planda gelir.

Elli yıl özun bir süre. Bu süreçte hem yönetmen hem oyuncu hem de çeşitli seçici kurullarda yer alarak ‘seyirci’ de oldunuz. Tiyatromuzda bir atılım değişim dönemine girildi gibi gözüküyor. Sizi bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

serpil tamur

Serpil Tamur: Doğrusunu söylemek gerekirse bir zamanlar çok karamsardım. Ne olacak tiyatronun durumu diye düşünmeye başlamıştım. Ama öyle bir gençlik geliyor ki, hepsi çalışkan, okuyan, araştıran, inceleyen tiyatoyu seven gençler. Şimdilerde çok ümitliyim. Yeni nesil donanımlı, yaptığı işi biliyor ve gereken donanımın da peşinde koşuyor. Bu alternatif tiyatroların çoğunu izlediğim ve oradaki gençlerin çoğunun çalışmalarını gördüğüm için çok ümitliyim. Elbette kötüleri de var ama genel olarak çok güzel çalışmalar. Biz tiyatroyu emin ellere enamet edeceğiz, buna inanıyorum.

Bu gençlerle daha önceki kuşaklar arasında bir kopukluk görüyor musunuz? Önceki birikimi değerlendiriyolar mı sizce?

 Serpil Tamur: Çok doğaldır ki onların yolu daha farklı. Bizim tecrübelerimizi mutlaka alacaklardır ama gençlikle birlikte herşey yenilenmeli. Doğru dürüst ve güzel yapılan işler var, onları da gözmezden gelmemek lazım. Eminim bundan sonraki tiyatro yaşamı çok daha farklı olacak, çok daha iyiye doğru gidecek. Çoğu yirmili yaşlarda, elbette gelişecekler, kendilerini geliştirecekler, bir süre sonra tecrübe ve birikim kazanacaklar. Ben onları asla görmezden gelemem. Onlar olursa tiyatro devam edecek. Onlar olmazsa tiyatro biter. Bir ara tiyatro bitti bitecekti. Ama şimdi onların gayreti ile canlanıyor. Bu benim için çok büyük anlam taşıyor. O çocukların görev almaları benim için önemli olan bu.  Bir yere kadar da başarı ile sürdürmeleri çok önemli. Bir Müşfik Kenter gelmiyor deniliyor ama gençlerle gelecek. Eğer imkan tanınırsa o çocukların içinde çok yetenekli çok başarılı olacak çocuklar var. Onlar bana ümit veriyor. Geçen yıl bazı oyunlarını izledim çok etkisinde kaldım.

nazife-anne

Nedim Saban: Ben de bir ara alternatif tiyatro yapmaya çalıştım. Haldun Dormen’i batırdıktan sonra kendi tiyatromda aynı şey olmasın dedim. Bizim oynadığımız salonlarda yani İtalyan sahnelerde alternatif bir şey yapmak çok zor. Bizim seyircimiz de belli. Tabi ki bizim seyircimiz de genç ama başı, sonu, ortası olan oyunlar istiyor. Bir şeyi red etmek için iyi bilmek lazım. Mesela Picasso’yu düşünün nasıl bir klasik resim geleneğinden yola çıkıyor… Bizim genç arkadaşlarımız oyun izlemiyorlar. Acı gerçek budur. Mesela biz konservatuarlara davetiye gönderiyoruz. O çocuklar merak edip gelmiyor. Bu alternatif tiyatrolarda sevindirici olan her mekânda oynayabilmeleri. Muhsin Hoca’nın  dediği gibi her mekânda tiyatro yapılabilirliği kanıtladılar. Çok farklı şeyler yapabiliyorlar. Fakat beni çok rahatsız eden iki formül kullanıyorlar: Birini biz de zaman zaman uyguluyoruz, şöhretli birini alıp onun ismini kullanıyorlar, bu bir manken olabiliyor, bir dizi oyuncusu da.. Biz tiyatroda starlarla çalışmak zorundayız. Yine de kendimize şu kuralı uyguluyoruz. Tabi ki bilinen biri olsun, ama öncelikle role hakkını versin.  Ama alternatif tiyatrolar da bu hileyi yapmaya başladılar. Mutlaka bir starla oynama ihtiyacı duyuyorlar. Salon, 25-30 kişilik bile olsa seyirci falanca dizinin oyuncusu var diye, oyunun ne olduğuna bakmadan gidiyor. İkincisi de ‘in your face’ ile ırkçılık ve cinsiyetçilik birbirine karıştırılmaya başlandı. Tamamen cinsiyetçilik ağırlıklı erkek egemen baskıcı bir rol hakim oluyor. Bundan uzak durmak lazım. Neyin alternatifi oluyorlar?  Tam televizyon dizileri gibi olmaya Şiddeti öne çıkarmaya başladılar. Tamam şiddeti eleştirmek için şiddet yapılır ama televizyonun silahını kullanmak bana çok yanlış geliyor. ‘In your face’in anlamı da kaybedilmeye başlandı. İçinde bol küfürlü olunca ‘in your face’ sanılıyor. Ayrıca neyin ‘in your face’si kime karşı?  Alternatif tiyatrolara gidenlerin büyük bölümü Beyaz Türk, bankacılar, üst düzey yöneticiler filan.. Alternatif tiyatroyu 1970’lerin politik tiyatrosu ile karıştırmamalı. Asıl alternatif tiyatrolar onlardı. Bugünküler aslında mekânda alternatifler. Ancak yavaş yavaş kendi metinlerini, kendileri için anlam eden şeyleri dillendirmeye başladılar.

448x336

Mesela ’Aut’ diye bir oyun sahnelendi geçen yıl. Hem bizdendi, hem  alternatifti. Ya da ‘Disco 5 No’ bir alternatifti. Yiğit Sertdemir’in Gerçek Hayattan Alınmıştır öyküsü sadece içerik açısından değil, mekan kullanımı açısından da alternatifti. Alternatifi sadece sözcükler ve oyun dilinde aramak zaten yanlış. Alternatif denilen şey bizden bir şeyleri anlatmalı.  Yoksa ben ne yapayım İrlanda’nın çocuk tacizcisini. Benim çok takdir ettiğim bir yönü de müthiş bir birlikte hareket etme birbirlerini destekleme bilincine sahip olmaları. Bizler yıllardır bunu başaramadık. Ama onlar başardılar. Ortak festivaller düzenliyorlar, birbirlerinin programlarını duyuruyorlar, sahnelerini paylaşıyorlar. Müthiş bir dayanışma var.

Serpil Tamur: Bence hepsi iyi olabilir ama onlar da ekiplerini kurarken iyi seçemiyor, eleyemiyorlar belki. Hep bir şey yapmak isteyenlerle çalışmak zorunda kalıyorlar. Ne yapsın çocuklar Devlet ve Şehir tiyatrolarına girmek çok zor. Sokakta mı dolaşsınlar, yıllarca televizyon yapımcılarının keşfetmesini mi bekleyecekler. O yüzden bir kaç kişi bir araya gelip tiyatro kuruyorlar. Ya da dizilerde kazandıkları parayı tiyatroya aktarıyorlar. Ben genç tiyatroculara güveniyorum. Biraz da zaman vermek lazım. Onların yaşadıkları sıkıntıları görmezden gelemeyiz.

Serpil Tezcan, siz ‘Müziksiz Evin Konukları’nın kostüm tasarımını yaptınız. Çoğu Devlet Tiyatroları’nda olmak üzere tiyatroda yıllar süren bir deneyiminiz var. Bu ekibi nasıl katıldınız?

Serpil Tezcan: Sevdiğim insanlarla çalışmak benim için çok önemli. Serpil Tamur, benim 40 yıllık arkadaşım. İnsanları yakından tanıyınca daha rahat, daha mutlu çalışıyorsunuz. Bu nedenle hep severek araştırdım, çizdim, elimden geldiğince güzel ve oyun için doğru olan kostümleri tasarladım.

Siz, gençlerle birlikte çalışma konusunda ne düşünüyorsunuz?

yasamakulturu2aSerpil Tezcan: Bu genç oyuncuların provalardaki çalışma yöntemleri, çok farklı kuşaktan bir oyuncuyla uyumları beni çoük heyecanlandırdı ve mutlu etti. Uzun bir süre Şişli Terakki Lisesi’nin Tiyatro Şenliği’nde seçici kuruldaydık. Hiç tiyatro eğitimi almamış ama amatör heyecanı olan çocukları gördük, ödüller aldılar. Onlardan biri Selim Tezin, şimdi bu oyunda. Bu olay bile ne kadar çok anlatıyor.

Kostüm yaparken sizin için önemli olan dönemi öne çıkarmak mıdır, yoksa kişiliği mi?

Serpil Tezcan: Devre sadık kalacaksınız ama kişilik de çok önemli. bu oyunda 1940’ların babaannesini giydiriyorsunuz ama içinde bulunduğu ruh halini de görmezden gelemezsiniz. O güne kadar getirdiği birikimlerle birlikte yaşayan bir insan. Yaşadığı yanlışlarla… 1940’larda böyle giyinilir ama bu roldeki biri böyle giyinir demek lazım. Saçını da, ifadesini de, duruşunu da dikkate almalısınız. Dönem baz alınacak ama karakter de göz ardı edilmeyecek.

Nedim Saban: Her zaman kostümler, dekorlar döneme uysun dersek bütün oyunlar birbirine benzer, maske gibi olmaya başlar. Dekorumuzu Barış Dinçel yaptı. Dekor soyut olduğu için kostümlerin çok daha inandırıcı olmasını istedik. Kostümler oyunu besleyen bir şey olmalı. Kostüm bir maske gibi yapışmamalı oyuncuya.

Bir renk endişeniz var mı? Yani bir atmosfer yaratma, kostümle, ışıkla, dekorla sahnede bir renk atmosferi yaratma eğiliminiz var mı? Mesela Eskişehir Şehir Tiyatroları’nın sahnelediği ‘Monserrat’da kahverengi ve tonları egemendi. Dekorda, kostümde, ışıkta o kahverengiyi görürken tek bir noktada mavi vardı ve çok çarpıcıydı. Dekorla kostüm tasarımcısı farklı olduğunda o uyum nasıl sağlanıyor?

İstanbul’a geldiğim ilk zamanlarda dekor kostüm yaptım. Ama son zamanlarda hep kostüm yaptım. Vurguladığınız nokta çok önemli. İkisini bir arada düşünmek zorundayız. Elbette bir renk uyumunu gözetmek ve bunu dekor tasarımcısı arkadaşla uyum içinde yapmak zorundayız.

 Siz 22 yıldır bir özel tiyatronun sahibi olarak her tiyatronun kendine özgü bir seyirci kitlesi olduğunu düşünüyor musunuz?

nedimNedim Saban: Eskiden tiyatroların seyircisi vardı. Bir oyununa gelir beğenmez küser, 10 yıl boyunca o tiyatroya gelmezdi. Eskiden mekânlar çok önemliydi. Kenterleri kendi salonunda seyrederdiniz. Gazanfer Özcan’ın seyircisi onu kendi salonunda izlerdi. Şimdi salonların seyircisi var. Çünkü tiyatro toplulukları dolaşıyorlar, şehir büyüdü, ulaşım önemli bir sorun. Ataköy seyircisi var, Bakırköy seyircisi, Kadıköy seyircisi gibi her salonun bir seyirci profili var. Biz gençler de gelsin istiyoruz. Örneğin ‘Şen Makas’ta bunu bir nebze başardık. Leyla’nın evi’nin de seyircisi çok genç, ama iki oyunun arasında neredeyse 10 yıl var.  Bu gençler hayat boyu bizi bırakmazlar demiştik.  Ne yazık ki öyle bir şey olmadı. Gençlerin daha dağınık bir beğeni düzeyi var. Hep bir orta yaş bir seyirci var.

Oyun seçimini nasıl etkiler. Mesela İkinci Kat Tiyatro’nun seyircisi Tiyatrokare’nin oyunlarına gelir mi?

Nedim Saban: Tabi ki etkiler etkilemez mi? İster istemez oyun seçimini  seyirciye ve salona göreyapmak zorunda kalırsınız. İyi oyun seyretmek için yeraltına bile girmeye razı olacak belli bir seyirci kitlesi var ama genel anlamda   bizim seyircimiz hergün  ‘İkinci Kat’a gitmez,  onların seyircisi de bizim her oyunumuza Tiyatrocular  bile gitmiyor, birbirlerini izlemiyorlar. Nerede kaldı seyirciler?

 

MÜZİKSİZ EVİN KONUKLARI

 

Yazan: Neil Simon

Yöneten – Dilimize aktaran: Nedim Saban

Oyuncular: Serpil Tamur, Özge Özder, Abdül Süsler, Asuman Çakır, Emrah Düzkaya, Abdullah Semercioğlu, Selim Tezin

Dekor: Barış Dinçel

Kostüm: Serpil Tezcan

Işık: Mustafa Türkoğlu

Müzik: Barış Manisa

 

MÜZİKSİZ EVİN KONUKLARI

4 (1)

Yazan: Neil Simon

Yöneten – Dilimize aktaran: Nedim Saban

Oyuncular: Serpil Tamur, Özge Özder, Abdül Süsler, Asuman Çakır, Emrah Düzkaya, Abdullah Semercioğlu, Selim Tezin

Dekor: Barış Dinçel

Kostüm: Serpil Tezcan

Işık: Mustafa Türkoğlu

Müzik: Barış Manisa

OYUN TARİHLERİ:

23 Kasım Cumartesi 20:30 Profilo

24 Kasım Pazar 15:30 Profilo

29 Kasım Cuma 20:30 Kadıköy Halk Eğitim Merkezi

30 Kasım Cumartesi 20:30 Profilo

1 Aralık Pazar 15:30 Profilo

8 Aralık Pazar 15:30 Profilo

11 Aralık Çarşamba 20:30 Yunus Emre Ataköy

14 Aralık Cumartesi 20:30 Profilo

19 Aralık Perşembe 20:30 Kozyatağı Kült. Merk.

22 Aralık Pazar 15:30 Profilo

28 Aralık Cumartesi 20:30 Profilo

 

BİLET SATIŞ:

Biletix

Profilo Salon 1: 0212 217 70 97

Kadıköy Halk Eğitim Merkezi  (0216) 336 29 07

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.