MONTSERRAT-ÖZGÜRLÜĞÜN BEDELİ – ESKİŞEHİR ŞEHİR TİYATROLARI

0

Montserrat- Özgürlüğün Bedeli Eskişehir Şehir Tiyatroları sahnesinde

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın bu yılhazırladığı Montserrat-Özgürlüğün Bedeli’ adlı oyunumonserat-3 nihayet seyretme fırsatıbulduk. Bu oyunu izlemeyi uzun zamandır planlıyordum ama İstanbuldaki oyunların yoğunluğundan bir türlü Eskişehir’e gitme fırsatı olmuyordu. Eskiden Eskişehir’deki oyunları seyretmek daha kolay oluyordu. Çünkü trenle yolculukhem yorucu olmuyor hem de keyifli oluyordu.

Bu kez Eskişehri Belediyesi’nin çağrılısıolarak bir grup eleştirmenle birlikte hafta sonu Eskişehir’e gittim. Bu yol arkadaşlarımın herbirinden farklı bir görüş almak, değişik bakış açılarıyla karşılaşmak gerçekten heyecan vericiydi.  Saymadan edemeyeceğim; Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin yanı sıra Sadri Alışık Oyuncu Ödülleri seçici kurulunda yer alan Üstün Akmen, Seçkin Selvi, Hami Çağdaş, Nalan Özübek, Ragıp Ertuğrul, Beki Haleva, Vecdi Sayar.

Bu iki günlük misafirliğimiz süresince Eskişehir’i dolaştık. Odun Pazarı’nda Çağdaş Cam Sanat Merkezindeki sergilerle henüz resmi açılışı yapılmamış olan ülkemizde kültür, sanat, medya, siyaset üzerinde öne çıkmış ünlülerin balmumundan heykellerinin yer aldığı müzeyi gördük. Bu yerlerin yanı sıra Porsuk kıyıları, büyük parkları ile kentin geçirdiği büyük değişime tanık olduğumuzda bir kentin belediye başkanının kültür sanat ile köklü bağlarının olmasının kente neler kazandırdığına bir kez daha tanıkolduk.

 

Oyunu izlemek için Eskişehir Belediyesinin Opera ve Kültür Sanat Salonu’na girdiğimizde maalesef eşine İstanbul’da rastlamadığımız bir görkem ve estetiğe sahip olduğuinu gördük… İstanbulda kültür sanat yapıları alış veriş merkezlerinin bir köşesine yerleştirilmekle kalıyor. yalnız sahnesi ile değıil, fuayesiyle, sergi salonuyla gerçek bir külütrmerkezi ile karşılaştık. Fuaye’de açılan sergide oyun fotoğrafları sergileniyordu. ‘Monserrat- Özgürlüğün Bedeli’ 2002 yılında Sivas DevletTiyarosu’nda sahnelendiğinde oyunda rol alan Tomris Çetinel de bizimle birlikte izledi. Sonrasında oyun hakkında çok konuşma fırsatımız oldu. Oyun yakın zamanda Diyabakır Şehir Tiyatoları (2005), Antalya Devlet Tiyatrosu, AntalyaBüyük Şehir Belediyesi Tiyatro Atölyesi (2001) Erzurum Devlet Tiyatrosu(2011-2012), Ankara Sanat Tiyatrosu (1986-1987) tarafından da sahnelenmiş.

monserat-2

Emmanuel Robles’in yazdığı oyunun arkaplanında Simon Bolivar’ın Latin Amerika’nın özgürleşmesi için yaptığı mücedeleyer alır. İspanyol asıllı bir Venezüella soylusunun oğlu olan Simon Bolivar1807 yılında başlattığı ülkesini İspanyol istilasından kurtarma savaşını 1825 yılında, Güney Amerika ülkelerinin bağımsızlıklarını elde etmesine kadarsürdürür. Kolombiya ve Peru’nun Devlet Başkanlığını da yapan Bolivar’ın adı birülkeye de verilecektir: Bolivya.

Simon Bolivar, bir aşamadan sonra otoriter eğilimlerini yansıtan ve ömür boyu sürecek bir başkanlık, yetkisiz bir yasama organı vesınırlı oy hakkı öngören bir anayasa hazırlasa da başarı sağlayamaz. Çağdaşları ulusal devlet modellerini benimserken Bolivar, bir kıta birliği ister vekendisini bu birliğin dayanağı olarak görür. Gerçekten de 1830’daki ölümünekadar geçen sürede yaşanan iç savaşlarla kıta ülkeleri ayrı cumhuriyetlerolarak bölgedeki yerlerini alırlar.

İşte ‘Özgürlüğün Bedeli’ bu savaşın birnoktasında geçer. Bolivar’ın başı derttedir ve neredeyse İspanyol askerlerinin eline düşmek üzeredir. Ancak bir İspanyol subayı baskını haber vererek onukurtarır, kaçmasını sağlar. Bu subay Montserrat’dır ve Bolivar’ın neredegizlendiğini bilmektedir. Bir diğer İspanyol subayı İzquierdo ise Montserrat’nınihanetini bilir ve ondan tek bir şey ister: Bolivar’ın saklandığı yerisöylemesini. Bunun için de pazardan

monrastgele altı kişiyi seçtirir ve hepsini teker teker öldürür. Monserrat konuşmaz.

Bolivar’ın kuvvetleri bulunduklarıkente doğru harekete geçtiğini duyduklarında Monserrat’yı da öldüreceklerdir…

Modnserret, kendi hayatından vazgeçmiştir ama binlerce insanının özgür geleceğine sahip olabilmesi için bir kaç kişinin ölümüne göz yummak zorundadır. “Bir insan ülkesinin kurtarabilmek için kendi hayatından daha fazlasını feda edebilir…” Oyun boyunca İspanyol askerleri, Monserrat, Rahip ve altı masum insanın arasındaki gerginliği böylebir vicdan muhasebesi eşliğnde izliyoruz. Monserrat öyle baskı altındadır ki,seyirci bile oyuna kendini kaptırıp müdahil olabilecek duruma geliyor… Altıkişinin hayatının bağışlanması ağzından çıkacak bir cümleye bağlı ve Bolivar’ınyerini söylemesi gerekir mi? Söylesin mi? Ya Bolivar gerçekten ülkeyi kurtaracak kişiyse! O zamanda binlerce insanın geleceğini de altı kişi için feda etmiş olmaz mı? Üstelik o altı kişinin buradan sağ çıkma imkanı da yok.Peki onlar neden durumun farkında değil? Neden Montserrat’ya kin ve nefret duyuyorlar konuşmadığı için? Ya Bolivar onun konuşmasına gerek kalmadan yakalanırsa o zaman bu insanlar ölüp gidecekler. Her şey o bir tek kişiyebağlı…

Oyun, sürekli olarak izleyicisine “siz olsanız ne yapardınız?”ı  soruyor ve düşündürüyor.

Ölümü zaten kabul eden  Montserrat’nınhiçbir kurtuluş şansı yok. Konuşması için en zayıf noktasından yakalıyorlar.Halkı için zaten ölüme hazır; ya karşısında halktan insanlar getirilipkonuşmadığı takdirde tek tek öldürülürse ne yapacak?

Oyunun yönetmeni Barış Erdenk başarılı makânoluşturarak, sahnede kocaman bir masa yerleştirmiş. İspanyol subay İzquerdo veaskerleri bu masada yemek yiyor, insanarla burada işkence yapılıyor, erkeklikdürtülerini burada tatmin ediyor. Bu mazsanın çevresinde insanlar öldürülüyor.Rahip de bu masada yemek yiyor, bütün olup bitene destek veriyor… Kalpleri katılaşmış, onlar için insan öldürmek bir eğlence… Rahip için zaten şeytanasatıldıkları ve Tanrı’nın emrindeki krala karşı oldukları için öldürülebilirler.monserat

Oyundan çıktıktan sonra kendime bu sorularıçok sordum: Ben olsaydım ne yapardım?

Hiçbir sorumluluk almadan kurtulmakisteyen bir halkla nasıl yola çıkardım?

Kendi kurtuluşları için başkalarınınölümüne seve seve kabul eden bir halk özgür kalmalı mıydı?

Oyunun yönetmeni Barış Erdenk’le oyundan sonrakonuştuk. Özellikle oyunun ilk beş dakikasında Latin Amerika halkınınİspanyollara karşı direnişi üzerinde durmadan oyunu Montserrat’nın “İnsanhalkının kurtuluşu için bazen kendi hayatından daha fazlasını fedaedebilir” ilkesi üzerine oturtmuş. Bu nedenle orijinali üç perde olanoyunu tek perdeye indirdiğini söylüyor. Oyun provaları ve dekorun hazırlanması25 gün sürmüş. Hiç okuma provası yapmadan sahne üstünde hazırlandıklarını dabelirtiyor. Ona göre, okuma provaları yönetmen için zaman kaybı, bazı yönetmenler zaman kazanmak adına ön okuma yapıyorlar. Kendisinin böyle bir şeye ihtiyaç duymadığını, daha önceden tüm ayrıntılarını planladığını söyledi.

Oyunun orijinal metninde olmayan; Rahip olup olmadığı tam da belli olmayan, dini inaçları krala hizmet etme yönünde kullanan ve güçler üstü bir karaktere yer verdiğini söyleyen Erdenk, bunu oyunu vicdanmücadelesi ve kurtuluş inancının kullanılabileceğini vurgulamak amacıylayaptığını söyledi.

Yönetmen Barış Erdenk’in ekibi içindüşünceleri ise şöyle: “Oyun arkadaşlarımla, uyum içinde çalıştık.Hepsinin oyunculuk performansını çok beğendim. İnanılmaz bir enerji ve ritm tuturdular. Oyundaki gerginlik çok iyi yakalandı. Birazcık yayvan oynasalardıoyunun bütün o vurgusu kaybolacaktı.”

monserat-4

Özellikle yönetmenin oyunu kısaltarak tek perdeye indermesini başarılı buldum.Dekor, oyunun ruha çok uygundu. Bir yanda ceza unsuru olarak kullanılan bir kafes, tam karşısında ise işkence eden İzquardo’nun hayatının tüm kötülüğünü,kokuşmuşluğunu kalbinin katılaştığını koyduğu masa… Yeraltının, ölümün rengini taşıyan fon köstümler. Dinin baskısını gösteren rahibin oturduğu yükselti ve kocaman haç… Egemen olduklarını sananlar da özgürlükten yoksun…Onlar da zirvede olan insanların emirlerini yerine getirmek için kendi hayatlarından farkında olmadan vazgeçmiş oluyor. İzquardo’da Sinan Demirer’içok başarılı buldum. Montserrat’da Sermet Yeşil, biraz fazla ağlayan, bağıran,acı çeken bir karekter olarak kaldı. Sanrım kısaltmalardan dolayı Montserrat’nın iç hesaplaşmalarına tanık olamadı seyirci. Çok başarılı, çokgüçlü oyunculuklarıyla insanı sarsan bir oyundu. İyi ki seyirci koltuklarında yer aldık… Emeği geçen herkese teşekkürler. Tebrikler.

PAYLAŞIM
Önceki İçerikMURAT KARASU:"SANAT ESERİNİ SANSÜRLEMEK İKİ YÜZLÜLÜKTÜR"
Sonraki İçerikTUNCEL KURTIZ’Ī KAYBETTĪK
SABİT DOĞAN Eğitimci • Yazar • Sanat İnsanı • Dijital İçerik Üreticisi Sanatın İzinde Başlayan Bir Yolculuk Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Biyoloji Öğretmenliği mezunu olan Sabit Doğan, sanatla ilk kez OMÜ Tiyatro Topluluğu’nda (OMÜTİT) tanıştı. “Kanlı Nigar” oyunundaki Narçin karakteriyle sahneye adım attığında, performansı büyük yankı uyandırdı; oyun onlarca kez sahnelendi, her şehirde yoğun ilgi gördü. Eğitimci kimliğine geçişinde idealizmiyle öne çıkan Doğan, öğretmenliğe Şanlıurfa Siverek’in Hanharabe Köyü’nde başladı. İstanbul’un konforunu geride bırakıp, zor koşullarda eğitim vermeyi seçti. Askerliğini Şırnak Beytüşşebap’ta yaptıktan sonra yeniden İstanbul’a döndü. Yazarlık, Dergicilik ve Dijital Yayıncılık İstanbul yıllarında tiyatro oyunculuğu, metin yazarlığı ve senaryo çalışmalarına yöneldi. Hürriyet Gösteri Dergisi'nde Hami Çağdaş’la birlikte hazırladığı kültür–sanat dosyaları ve röportajlar büyük ses getirdi. Daha sonra kurduğu www.dirensanat.com adlı dijital sanat portalı, 15 yıldır Türkiye’nin en saygın kültür–sanat yayınlarından biri olarak varlığını sürdürüyor. Hem kurucusu, hem yayın yönetmeni, hem de editörü olan Doğan; sanatın ve sanatçının sesi olmayı ilke edindi. Portal, “Yılın En Prestijli Sanat Haber Kaynağı” ödülünü kazandı. Diren Sanat YouTube Kanalı’nda ise 200’ü aşkın sanatçı, yönetmen ve yazarla yaptığı röportajlar sanat dünyasında büyük yankı uyandırdı. Eğitimde İnovasyon ve Duyarlılık Sabit Doğan, Beşiktaş Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi’nde biyoloji öğretmenliği yapmaktadır. %0,1’lik dilimden öğrenci alan bu okulda 15 yıldır görev yapmakta; sadece ders anlatan değil, öğrencilerini yaşamla tanıştıran bir rehber olarak görülmektedir. Kurucusu olduğu Robotik Kulübü, ulusal ve uluslararası yarışmalarda birincilikler kazandı. Ayrıca Raylı Sistemler Projesi’ni organize edip yürütücülüğünü üstlendi, Beyaz Bayrak Projesi’nde görev aldı, TÜBİTAK Türkiye Birinciliği kazanan öğrenciler yetiştirdi. Türkiye’de mobbing kavramını ilk kez gündeme getiren eğitimcilerden biri olarak dikkat çekti. Bu konuda açtığı ilk davalar ve kamuoyu çalışmaları birçok kişiye cesaret verdi; hakkında tezler yazıldı. Dijital Dönüşümün Sanatçı Yüzü Sabit Doğan bugün, sosyal medyada milyonlara ulaşan içerikleriyle hem sanatın hem eğitimin yüzünü dijital dünyaya taşımaktadır. Eğitim, sanat, mizah, kişisel gelişim, yemek kültürü ve edebiyatı harmanlayan içerikleri; aylık 40 milyondan fazla izlenme elde etmektedir. Kendisini “bilim ve sanatın izinde yürüyen bir eğitimci” olarak tanımlasa da, izleyicileri onu çoğu zaman evin içindeki bir dost, bir ağabey, bir rehber olarak görür. Sıcaklığıyla, derinliğiyle ve üretkenliğiyle hem öğretmen hem anlatıcı, hem sanat insanı hem de dijital çağın vicdanıdır. “Sanat, insanın kalbine dokunmadan hiçbir işe yaramaz.” — Sabit Doğan