Opera festivali İzmir Devlet Opera Balesi’nin rejisörlüğü’nde 14. İstanbul Opera Festivali’nde Sanatseverle buluştu. Dekoru, kostümü ve sahne ışığı ile adeta izleyenleri büyülü romantik bir o kadar da müzik dolu bir dünyaya götürdü.

Giuseppe Verdi’nin müzik ve dramı ustalıkla birleştirdiği dört perdelik La Traviata operası, bizi gemiş romantik aşkların yaşandığı döneme bir kez daha götürdü. Aşkı için büyük acılar çeken başkahramanın hikayesi Alexandre Dumas’nın ‘Kamelyalı Kadın’ adlı eserinden alınmış. Sizlere bu operaya gitmeden önce bu eseri de okumanızı tavsiye ederim. Aksi halde AKM büyük salonun üstündeki yazıları okumanız mümkün olmadığı için oyunun hikayesini de takip etmeniz zorlaşabilir. Benim yetkililerde küçük bir ricam olacak; Evet opera çok güzeldi, danslar müzikler, orkestra, şarkılar, sesler muazzamdı… Ama gelin görün ki o üst yazı şeridinin tavana kadar yapıştırılması seyirciyi çok yoruyor. Ben bir süre sonra başımı kaldırıp okumaktan vazgeçtim. Yan köşe aşağılara koyulması daha iyi olur diye düşünüyorum.

Hazır böye bir AKM salonun dizaynı hakkında bir parantez açmışken devam edeyim; Salona girdiğim zaman salonu çok yalın ve sade buldum. Giriş koridorları oldukça yavan bırakılmış. Modern bir yapıya sahip… Ama bana bir kültür merkezine gidiyor izlenimi vermedi açıkçası. Yani duvarlarında opera afişleri, tablolar biraz yaşanmışlık gösteren eserleri koysalardı daha iyi olurdu. Türk Opera tarihinde birçok sanatçı ve eserleri var iz bırakanlar. Onları hatırlatıcı birkaç fotoğraf olsa daha çok ısınırdım gibime geliyor. Aksi halde kendimi çok boş bir salonun, mermer koridorların içinde gidiyormuş gibi hissetim. Daha açık söylemek gerekirse bir AVM içinde geziyormuş algısı oluşturdu. Yani bir kültür merkezinden ziyade Bir gösteri salonu geziyormuşum gibi. Şimdi diyeceksiniz ‘Gösteri Salonu’ ile Kültür Merkezi arasında ne fark diyeceksiniz; Birinde gider sadece bir gösteriyi izler çıkarsınız. Sadece izlediğiniz şey hafızanızda kalır. Kültür Merkezi ise bir çok şeyi beraberinde yaşatan bir yerdir. Mesela Atatürk Kültür Merkezi ise tarihten bu yana orada kimler geldi kimler geçti… Bunların izlerinde koridorlarda görmek çok güzel olurdu. O boş alanlarına arşivden tablolar, fotoğraflar, kostümler konulabilirdi.

Bu arada 7. Kata çıkmanızı tavsiye ederim. Çok güzel bir manzara sizleri bekliyor. İstanbul boğazını yatay ve boydan boya görebilmeniz mümkün. Sadece denizi görmüyorsunuz koca bir boğazda denizisin suyunun akıntısını tüm bir istanbul yarım adası ile birlikte seyrediyorsunuz.

LA TRİVATA OPERASINDAN KISA BİR KESİT İZLEYEBİLİRSİNİZ

Biz operaya döncek olursak; La Trivata Operasının librettosu Francesco Maria Piave tarafından yazılmıştır. Doğrusu bu operada balo sahnesindeki matadorların girişi ve orda kurulan ışık dans ve renk uyumunu çok beğendim. Ama balo sahnesinin içinde matadorların çıkması bana absürd geldi. Mantıksız bir durumdu ama sahnenin bir anda kırmızılaşıp sanki gül yaprakları saçılmış izlenimi oluşturması beni etkiledi. Aşk ve aşkın yanısıması. Birde Violetta Valeriy’nin hasta yatağındaki o sahne bana biraz yalın geldi. Biraz daha daraltılabilirdi. Koca bir salonun içinde küçücük bir yatak. Violetta Valery karakterini çok baskılamıştı. Detayların çoğunu göremedik. Oysa o sahnede baş karakterin her hareketini detaylı görmek isterdim. Eğer rejisör Bomboş dünyanın içinde yalnız kalmış ve yatağında minicik duran bir karakter hissi oluşturmayı amaçlamış ise bu amacına da ulaşmıştır diyebilirim.

Sonuç olarak La Trivata Operası samimi, tüm paydaşları ile uyumlu ve bizi aşkın ne kadar güçlü olduğunu gösteren, coşkulu aynı zamanda sakin bir müzik eşliğinde kucaklayan bir eser oldu. Salondan çıkarken iyi ki de gelmişiz dedik. Damağımızda 7. katta kafede içtiğimiz içkinin ferahlatan tadı ile birlikte.

 

PAYLAŞIM
Önceki İçerikSaraydan Kız Kaçırma Operası 14. Uluslararası İstanbul Opera Festivali’nde
Sonraki İçerikHollywood ünlüleri 11. Uluslararası Antakya Film Festivali’ne destek verecek
SABİT DOĞAN Eğitimci • Yazar • Sanat İnsanı • Dijital İçerik Üreticisi Sanatın İzinde Başlayan Bir Yolculuk Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Biyoloji Öğretmenliği mezunu olan Sabit Doğan, sanatla ilk kez OMÜ Tiyatro Topluluğu’nda (OMÜTİT) tanıştı. “Kanlı Nigar” oyunundaki Narçin karakteriyle sahneye adım attığında, performansı büyük yankı uyandırdı; oyun onlarca kez sahnelendi, her şehirde yoğun ilgi gördü. Eğitimci kimliğine geçişinde idealizmiyle öne çıkan Doğan, öğretmenliğe Şanlıurfa Siverek’in Hanharabe Köyü’nde başladı. İstanbul’un konforunu geride bırakıp, zor koşullarda eğitim vermeyi seçti. Askerliğini Şırnak Beytüşşebap’ta yaptıktan sonra yeniden İstanbul’a döndü. Yazarlık, Dergicilik ve Dijital Yayıncılık İstanbul yıllarında tiyatro oyunculuğu, metin yazarlığı ve senaryo çalışmalarına yöneldi. Hürriyet Gösteri Dergisi'nde Hami Çağdaş’la birlikte hazırladığı kültür–sanat dosyaları ve röportajlar büyük ses getirdi. Daha sonra kurduğu www.dirensanat.com adlı dijital sanat portalı, 15 yıldır Türkiye’nin en saygın kültür–sanat yayınlarından biri olarak varlığını sürdürüyor. Hem kurucusu, hem yayın yönetmeni, hem de editörü olan Doğan; sanatın ve sanatçının sesi olmayı ilke edindi. Portal, “Yılın En Prestijli Sanat Haber Kaynağı” ödülünü kazandı. Diren Sanat YouTube Kanalı’nda ise 200’ü aşkın sanatçı, yönetmen ve yazarla yaptığı röportajlar sanat dünyasında büyük yankı uyandırdı. Eğitimde İnovasyon ve Duyarlılık Sabit Doğan, Beşiktaş Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi’nde biyoloji öğretmenliği yapmaktadır. %0,1’lik dilimden öğrenci alan bu okulda 15 yıldır görev yapmakta; sadece ders anlatan değil, öğrencilerini yaşamla tanıştıran bir rehber olarak görülmektedir. Kurucusu olduğu Robotik Kulübü, ulusal ve uluslararası yarışmalarda birincilikler kazandı. Ayrıca Raylı Sistemler Projesi’ni organize edip yürütücülüğünü üstlendi, Beyaz Bayrak Projesi’nde görev aldı, TÜBİTAK Türkiye Birinciliği kazanan öğrenciler yetiştirdi. Türkiye’de mobbing kavramını ilk kez gündeme getiren eğitimcilerden biri olarak dikkat çekti. Bu konuda açtığı ilk davalar ve kamuoyu çalışmaları birçok kişiye cesaret verdi; hakkında tezler yazıldı. Dijital Dönüşümün Sanatçı Yüzü Sabit Doğan bugün, sosyal medyada milyonlara ulaşan içerikleriyle hem sanatın hem eğitimin yüzünü dijital dünyaya taşımaktadır. Eğitim, sanat, mizah, kişisel gelişim, yemek kültürü ve edebiyatı harmanlayan içerikleri; aylık 40 milyondan fazla izlenme elde etmektedir. Kendisini “bilim ve sanatın izinde yürüyen bir eğitimci” olarak tanımlasa da, izleyicileri onu çoğu zaman evin içindeki bir dost, bir ağabey, bir rehber olarak görür. Sıcaklığıyla, derinliğiyle ve üretkenliğiyle hem öğretmen hem anlatıcı, hem sanat insanı hem de dijital çağın vicdanıdır. “Sanat, insanın kalbine dokunmadan hiçbir işe yaramaz.” — Sabit Doğan