Hami Çağdaş Balans’ı Yazdı

0

Ölümüne dövüşlere balans ayarı

 

HAMİ ÇAĞDAŞ
info@dirensanat.com

Ülkemizde herkes birbiriyle mücadele ediyor. Herkes ölümüne dövüşlerin acımasız rakipleri gibi kuralları hiçe sayıyor, her türlü yalancılık, hile, ikiyüzlülük, dalavere mübah sayılıyor. Yaşanan her olayda taraflar tartışmalarına ikna etmek için değil birbirlerini bertaraf etmek için adım atıyorlar. Bütün bu gelişmelerin insana hüzün veren yanı şiddetin artış hızı. Hayatı sahneye taşıyan tiyatrolarımızda da bu gelişmeleri gündeme getirip tartışmaya açan oyunlar sahnelenecekti elbette… Sezonu erken açanlardan Şermola Performans, bu konuda da önceliği ele alıp ‘Balans’ ile böyle bir dünyayı sahneye taşıyor.

Oyun Fotoğrafları: Nazım Serhat Fırat

Bir oto tamirhanesi, usta (Nazmi Kırık) menemen yapmak üzere türkülü bir hazırlık içindedir, dükkana gelen kayınçosu (Selim Akgül) hemen müdahale eder ve menemenin peynirli yapılması gerektiğini söyler. Bu küçük, önemsiz tartışma aralarındaki beş yıllık gerilimi açığa çıkaracak bir kavgaya dönüşür. Kayınço ablasının zaafını kullanıp hiç çalışmadan enişteyi sömürmekte, üstelik kendisi gibi aylak biriyle Beyoğlu’nda bir ‘Cafe’ açmak istemektedir. Kavga inişli çıkışlı sürerken kayınço enişteyi boğar. Bu sırada aylardır parasını alamayan çırak (Sabahattin Ozan Aslan) sevgilisinin kardeşlerinden kaçarak dükkana gelir. Amacı ustasından alacaklarını alıp sevgilisiyle kaçmaktır. Usta ölmemiştir, o da  kayınçoya benzettiği için çırağını öldürür. Bütün bu ölüm kalım savaşı sürerken ustanın karısı (Özlem Taş) çıkagelir. Herkes eteğindeki taşı döker, sonuçta balans ayarı yapılır ve düzen tutturulur.

Evet, küçük ve bildik bir öykü, ancak gerek Selim Akgül’ün metninin kuytularında gerekse Berfin Zenderlioğlu’nun bu metni sahneye taşırken başvurduğu uygulamalarda çok zengin bir göndermeler dizisi yer alıyor. Evlerimizin odalarında, atölyelerde, tamirhanelerde (tıpkı ölümüne dövüşlerde olduğu gibi) her türlü kural dışının serbest olduğu bir kavga yaşanıyor… Her şey, biraz itibar, biraz zenginlik için; ustanın para hırsı, kayınçonun ve karısının sınıf atlama, Avrupa’ya gitme çabası için (kostümleri ve alışveriş torbalarında, cep telefonu düşkünlüğünde bu özelliği başarıyla  çiziliyor). Bunun vurgulanması amacıyla sahne bir boks ringi gibi tasarlanmış, bireylerin birbirleriyle çatışması bir boks maçı gibi, kendi vicdanlarıyla hesaplaşmaları da gölge boksu olarak veriliyor. Böyle bir sahne tasarımı vahşi kapitalizmin ölümüne maçlarını da hatırlatıyor. Enişte ile kayınço arasındaki ağız dalaşını biraz geleneksel tiyatromuzdaki kavuklu pişekar muhaverelerine benzettiğimi söyleyebilirim. Kayınço hayal peşinde koşan ama bu hayalleri gerçekleştirmek için çalışmak yerine her türlü dalavereye, ikiyüzlülüğe, yalancılığa başvuran insanları temsil etmektedir. Para ve çıkar onun her şeyidir. Amaca ulaşmak için her şey mubahtır.

Sabahattin Ozan Aslan, Selim Akgül,Berfin Zenderlioğlu, Kırık, Özlem Taş,Nazmi Kınık

Berfin Zenderlioğlu, diğer oyunlarında da başvurduğu gölge oyunu tekniğine bu oyunda da başarıyla yer veriyor, hem ‘iç oda’ mekânını hem de hayata dönüşlerdeki öfkenin verdiği devleşmeyi görmemizi sağlıyor. Bu oyunla tiyatromuzun çok iyi bir yaratıcı yönetmene kavuştuğu inancımı pekiştirdi.

Nazmi Kırık ile oyunun yazarı da olan Selim Akgül’ün oyun boyunca gösterdikleri performans övgüye değer. Oyuncu olarak da dövüşçü olarak da çok başarılılar. Sabahattin Ozan Aslan genç yaşına rağmen diğerlerine ayak uydurmakta zorlanmıyor. Sanırım televizyon dizilerinden sonra tiyatroda da aranılan bir isim olacaktır. Özlem Taş, özellikle ‘öteki’ olmaktan kurtulmak isteyen ama çabaları bir yama olmaktan öteye gitmeyen kadınları çok iyi yansıtıyor… Başak Özdoğan’ın sahne tasarımı başarılı ama oyun seyirci ortasında oynanır ve ringin kenarları biraz daha vurgulanırsa daha iyi olacağı kanısındayım. Az malzemeyle bir dükkanın canlandırılması başarılıydı. Hilal Polat’ın anne için tasarladığı kostüm karakterini çok iyi yansıtıyordu. Bir büyük övgü de hareket tasarımına: Dicle Doğan oyunun vurgusuna büyük katkı sağlıyor. Ah bir de müzikler bu kadar yüksek volümlü olmasa…

Tiyatroda yazarın yeri, yerli yazar yetişmediği gibi tartışmaların sonuna geldik gibi gözüküyor. Diğer sanat dallarında da görüldüğü gibi yazılmadık, değinilmedik konu yok ama anlatma biçimleri tükenmiş değil. ‘Balans’ta olduğu gibi küçük ve çok bilinen bir konuyu elbirliği ile bambaşka dünyalara taşımak mümkün. Hem de çok geniş ufuklara açılarak. Yeter ki (tiyatro için) yaratıcılığa fırsat veren bir metin, ufku geniş, yaratıcı bir yönetmen, iyi oyuncular ve tasarımcılar olsun.

Tiyatro sadece bir seyirlik değil… Işıklar yanıp, koltuklarınızdan kalkarak kapıya yöneldiğinizde balans ayarlarınıza uyup ringte mi kalacaksınız yoksa bu kargaşanın ikiyüzlü, yalancı, sahtekâr insanlarını o ringin sınırları içinde bırakıp dışarda kalmayı mı tercih edeceksiniz. ’Balans’ı görün ve tercihinizi düşünün.

Hami Çağdaş’ın Yazıları

www.dirensanat.com

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.