“TURKISH’İ DONDURMA” Filmi Geliyor

0
Erkan Kolçak Köstendil, Ali Atay, Şebnem Bozoklu ve Will Thorp’un başrolde olduğu, çekimleri devam eden TURKISH’İ DONDURMA setinde

Yaşanmış ve tarihin sayfaları arasında yerini almış hayat hikayelerini beyazperdeye taşıyan Dijital Sanatlar Yapımevi, bu kez 1. Dünya Savaşı sırasında Avustralya’da yaşayan iki Türk’ün hayatını sinemaya uyarlıyor. Erkan Kolçak Köstendil, Ali Atay, Şebnem Bozoklu ve Will Thorp’un başrolde olduğu, çekimleri devam eden TURKISH’İ DONDURMA Yapımcı Mustafa Uslu, Yönetmen Can Ulkay üstleniyor.

 

 Filmin yapımcılığını üstlenen Dijital Sanatlar Yapımevi, bu yıl MÜSLÜM ve ÇİÇERO’nun ardından üçüncü kez ‘motor’ dedi. Senaryosunu Gürkan Tanyaş’ın yazdığı, Can Ulkay’ın yönetmenliğini üstlendiği filmin çekimleri devam ediyor.

Ulusal ve uluslararası oyuncularıyla ön plana çıkan “TURKISH’İ DONDURMA”da; Erkan Kolçak Köstendil, Ali Atay, Şebnem Bozoklu ve Will Thorpe başrolleri paylaşıyor. Filmin güçlü oyuncu kadrosunda Caner Kurtaran, Marleen Mathews, Tristan Alexander, James Farley, Alma Terziç, Carl Warthon da bulunuyor.

 

Film için Avustralya kasabası kuruldu

 

1.Dünya Savaşı sırasında Avustralya’da yaşayan biri dondurmacı (Ali Atay), diğeri deveci (Erkan Kolçak Köstendil) iki arkadaşın yaşam mücadelesini anlatan film, hem komedi hem dram öğelerine sahip.

 

İngilizlerin çağrısıyla Anzak askerlerinin ülkemiz topraklarına

geleceğini haber alan iki kafadarın,

kendi vatanlarına dönmelerine izin verilmeyince,

Avustralya’da cansiperane şekilde verdikleri

mücadeleden esinlenerek çekilen

“TURKISH’İ DONDURMA”

için Kemerburgaz eteklerine 7 bin metrekarelik araziye plato kuruldu.

 

1900’lü yılları yansıtan kasaba birebir inşa edildi,

döneme uygun kostümler hazırlandı.

Postaneden otele, tren garından boks salonuna,

kasaptan restorana, kiliseye, berbere kadar aslına uygun olarak yapılan sete basın mensupları davet edildi,

tüm oyuncuların katılımıyla

basın toplantısı düzenlendi.

 

CGV Mars’ın dağıtımını üstleneceği

“TURKISH’İ DONDURMA”nın önümüzdeki yıl

mart ayında vizyona girmesi planlanıyor.

Filmin 7 dakikalık montajlanmış halinin i

zlenmesiyle başlayan basın toplantısında

ilk sözü Yapımcı Mustafa Uslu aldı ve önce ekibe teşekkür etti.

 

 

Yapımcı Mustafa Uslu: “Bir kahramanlık öyküsü anlatmak üzere yola çıkmadık”

 

“Filmimizin çekimleri devam ediyor, son iki haftaya girdik. Çoğumuzun bildiği bir hikaye ve bugüne kadar film olmaması enteresan.

Yurtdışında olsaydı 150 tane film yapılmıştı” diyerek sözlerine başlayan Mustafa Uslu; “Turkish’i Dondurma’da,

savaşın bir kazanım olmadığını, insanlar dost ve arkadaşken, binlerce kilometre uzaklıktaki iki millet birbirini tanımazken, paylaşacak hiçbir şeyleri yokken neden savaştıklarını, bunun ne kadar anlamsız olduğunu anlatmaya çalışıyoruz” dedi.

 

“Filmde göreceksiniz ki Avustralya’da yaşayan Türkler orada evlenmişler, aile kurmuşlar. Kahramanlarımızın mutlu bir hayatları var ama bu huzurlu ortam savaşla bozuluyor. Buna ne gerek var? Dünya bugün de savaşlarla yönetiliyor. Savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyoruz” diyerek sözlerine devam etti.

 

Mustafa Uslu; “Çok güzel bir hikaye. Biz gerçek hikayeleri sinemaya uyarlarken çok iyi araştırıyoruz, arkadaşlarımızı o ülkeye yolluyoruz, kimseye haksızlık yapmak, yanlış bir algı da yaratmak istemiyoruz. Bana göre muhteşem bir hikaye. İki çılgın Türk’ün yapmış olduğu muhteşem bir öykü” dedi.

 

“Bir kahramanlık öyküsü anlatmak üzere yola çıkmadık” diyen Uslu; “Buraya savaşmaya gelen Anzak askerleri de birilerinin çocuklarıydı, onlar da anne kuzularıydı. Onlar da çok gençti. Ve biz bu filmle kamerayı sadece bizim tarafımıza değil onların tarafına da koyduk” dedi.

 

Gücü yettiğince film çekmeye devam edeceğini söyleyen yapımcı; “Sinemamıza iz bırakacak, nesiller boyunca izlenecek filmler üretmeyi hedefliyoruz. Türkiye’nin kıyıda-köşede kalmış çok güzel hikayeleri var. Aşık Veysel’i de, Dumlupınar’ı da çekeceğiz” dedi.

 

Tamamı Avustralya’da geçen film için kurulan seti kalıcı malzemelerden yaptıklarını belirten Uslu; “İstedik ki, bizden sonra film çekecek ekipler de buraya gelerek bu malzemeleri kullansın. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bu teklifimizi sunduk. İstanbul’un böyle bir platoya ihtiyacı var. Her kim film yapmak için gelirse mutlaka bir şey yapıp, bırakıp gider. Günün sonunda baktığınızda Universal Stüdyoları da benzer şekilde kuruldu. Bugün burası Kemerburgaz tepelerinin arasında, kimsenin bilmediği ücra bir köşe ama film mart ayında vizyona girdikten sonra herkes burayı merak edecek. İnsanlar Turkish’i Dondurma’nın çekildiği yerleri gezmeye gelecek” dedi.

 

Yönetmen Can Ulkay: “Hem yurtiçinde hem yurtdışında çok ilgi görecek bir film çekiyoruz”

Filmin içeriği hakkında bilgi paylaşan Can Ulkay; “Elimizde bir hikaye vardı ve bunu sinemaya çevirdik, birebir anlatmadık. Önce hikayeyi araştırdık, üzerine birtakım doneler ekledik. Film iki Türk’ün hikayesi ama seyredince anlayacaksınız en büyük mesaj ‘savaşın ne kadar kötü bir şey’ olduğu. Filmin içinde çok özel sloganlar var. “Biz dosttuk, ne ara düşman olduk” Evet beraber yaşıyorlarmış, dünyanın pek çok ülkesinde böyle hikayeler var. Biliyorsunuz çok genç insanlar Anzaklar, Çanakkale’ye çarpışmaya gelmişler. Her iki taraftan da pek çok anne üzüldü, birçok çocuk şehit oldu, öldü. Bizim anlatmak istediğimiz insanlar dostça yaşarken bunun bozulup düşman oldukları, savaşın her şeyi mahvettiği üzerine…. Gerçek hikayeden yola çıktık, esinlendik. Sinemaya göre uyarlayıp senaryosunu yazdık” dedi.

 

“Bağımsız filmlerimiz çok iyi gidiyor, popüler sinemamızın da ayağa kalkması lazım. Bu da çalışarak oluyor. Yapımcıların elini taşın altına koyması gerektiğini düşünüyorum. Her zaman söylüyorum; sinema yapmak için gereken para yapımcılar tarafından harcanmak zorunda! Bunun bazı kuralları var. Mustafa Bey de şu ana kadar yatırım yapmaya devam ediyor. Arka arkaya yeni filmler geliyor. En iyisini, en iyi şekilde yapmaya çalışacağız” dedi. Yönetmen Can Ulkay sözlerini oyuncular ve tüm ekibe teşekkür ederek bitirdi.

 

Erkan Kolçak Köstendil: “Senaryoyu okuduğum zaman çok etkilendim ve şaşırdım”

 

“Bu hikayeyi bilmiyordum, proje geldiğinde nasıl haberimin olmadığına çok şaşırdım. Senaryoyu okuduğum zaman da çok etkilendim” diyerek sözlerine başlayan Erkan Kolçak Köstendil; “Çanakkale Savaşı var ama Avustralya’da geçiyor. Savaş zamanı ama bir barış filmi… Bütün bunları okuduğumda şunu diyebilirim ki bu proje sadece bizi değil filmde rol alan yabancı arkadaşlarımı da etkisi altına aldı. Onları da etkilediğinde evrensel bir şey yapabilme ihtimali çıkıyor ortaya. Bu gerçekten çok heyecan verici. Çünkü, yaklaşık 3 aydır sette hep beraberiz ve çok güzel anlaşıyoruz. Filmin gerçeği tam da bu. Birileri bize müdahale etmese huzuru bozmasa keyfimiz çok yerinde. Savaşlar da bu yüzden çıkmıyor mu zaten? Film çok güzel, kadro çok güzel, öyle olunca bizim yaz tatili de gitti(!)” dedi.

 

Ali Atay: “İçinde olmak için can attığım bir hikayeydi”

 

Turkish’i Dondurma’da oynamaya nasıl karar verdiğini anlatarak sözlerine başlayan Ali Atay; “Mustafa Uslu aradı, filmin öyküsünü anlatmaya başladı. Avustralya’da yaşayan iki Türk var, 1. Dünya Savaşı sırasında Avustralya da savaşa girmeye karar verince vatanlarına dönmelerine izin verilmeyince orada savaş ilan etmişler, askerlerin buraya gelmesine engel olup onları 56 saat boyunca oyalamışlar dedi. Bu beni çok etkiledi. Senaryoyu bekledim, eğer çok milliyetçi, hamasi bir senaryo gelseydi bunu inandıramayız seyirciye diyecektim ama karakterler o kadar naif ve duygusal bir şekilde işlenmiş ki senaryoda. Erkan ve Şebnem’le de provalarda çok konuştuk, biz bu karakterlerin her hallerine inanmalıyız. Yani; dünyanın bir ucuna yerleşmişler, ufacık hayatları var, mutlular… Ama o hayatlarının içine ediliyor, oradan buradaki savaşa karışmaya çalışıyorlar çünkü ait oldukları topraklar burası. Ait oldukları yere savaş vermeye gelecekler. İşte bu film o iki; pozitif anlamda; delinin hikayesini anlatıyor. Öyle baktığınız zaman hikayeye, özellikle sonu beni inanılmayacak kadar etkiliyor. İçinde olmak için senaryoyu aldığım andan itibaren can attığım bir hikayeye dönüştü. Ben hep şunu söylüyorum; ben Mehmetçik’ten çok Mehmet’in hikayesiyle ilgileniyorum. Mehmetçik hepimizi ilgilendiriyor ama şahsi olarak beni, o tek tek Mehmetlerin, küçük insanların hikayeleri daha çok ilgilendiriyor. Bu filmde iki tane adam var, dondurmacı ve deveci… Bence şu sıralarda o iki adamın hikayesine dahil olmaktan daha iyi yapabileceğim bir şey yoktu.

Şebnem Bozoklu: “Bu filmde oynamamı babam istedi”

 

“Rol aldığım bütün sinema filmlerinde her zaman senaryo benim için önceliklidir ve hikayeyi seversem oynarım, bunu herkes bilir” diyen Şebnem Bozoklu; “Ama Turkish’i Dondurma’da rol almamın çok daha kişisel bir sebebi var. Kısa bir süre önce babamı kaybettim. Bir anda hastalandı. Son gecemizde babama bu filmin hikayesini anlattım. Senaryosu üzerinde uzun uzun konuştuk. Babam; “Şebnem, biliyorsun işlerine hiç karışmam, hep senin kararındır ama ilk defa sana şunu söyleyeceğim bu filmde oynamanı çok istiyorum evladım. Lütfen benim için oyna” dedi. 20 gün sonra da babamı kaybettik. O yüzden bu filmde oynamamın duygusal da bir sebebi var. İyi ki babamı dinlemişim, iyi ki böyle değerli bir ekibin içinde, oyuncu arkadaşlarımla birlikte yer almışım” dedi.

 

Turkish’i Dondurma, önümüzdeki yıl mart ayında vizyona girecek.

 

 

PAYLAŞIM
Önceki İçerikHalil Sezai ve Fırat Tanış Aynı Sahne
Sonraki İçerikPera Güzel Sanat Lisesi Ergun Bakla ve Bubi’yi Öğrencilerle Buluşturdu
SABİT DOĞAN Eğitimci • Yazar • Sanat İnsanı • Dijital İçerik Üreticisi Sanatın İzinde Başlayan Bir Yolculuk Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Biyoloji Öğretmenliği mezunu olan Sabit Doğan, sanatla ilk kez OMÜ Tiyatro Topluluğu’nda (OMÜTİT) tanıştı. “Kanlı Nigar” oyunundaki Narçin karakteriyle sahneye adım attığında, performansı büyük yankı uyandırdı; oyun onlarca kez sahnelendi, her şehirde yoğun ilgi gördü. Eğitimci kimliğine geçişinde idealizmiyle öne çıkan Doğan, öğretmenliğe Şanlıurfa Siverek’in Hanharabe Köyü’nde başladı. İstanbul’un konforunu geride bırakıp, zor koşullarda eğitim vermeyi seçti. Askerliğini Şırnak Beytüşşebap’ta yaptıktan sonra yeniden İstanbul’a döndü. Yazarlık, Dergicilik ve Dijital Yayıncılık İstanbul yıllarında tiyatro oyunculuğu, metin yazarlığı ve senaryo çalışmalarına yöneldi. Hürriyet Gösteri Dergisi'nde Hami Çağdaş’la birlikte hazırladığı kültür–sanat dosyaları ve röportajlar büyük ses getirdi. Daha sonra kurduğu www.dirensanat.com adlı dijital sanat portalı, 15 yıldır Türkiye’nin en saygın kültür–sanat yayınlarından biri olarak varlığını sürdürüyor. Hem kurucusu, hem yayın yönetmeni, hem de editörü olan Doğan; sanatın ve sanatçının sesi olmayı ilke edindi. Portal, “Yılın En Prestijli Sanat Haber Kaynağı” ödülünü kazandı. Diren Sanat YouTube Kanalı’nda ise 200’ü aşkın sanatçı, yönetmen ve yazarla yaptığı röportajlar sanat dünyasında büyük yankı uyandırdı. Eğitimde İnovasyon ve Duyarlılık Sabit Doğan, Beşiktaş Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi’nde biyoloji öğretmenliği yapmaktadır. %0,1’lik dilimden öğrenci alan bu okulda 15 yıldır görev yapmakta; sadece ders anlatan değil, öğrencilerini yaşamla tanıştıran bir rehber olarak görülmektedir. Kurucusu olduğu Robotik Kulübü, ulusal ve uluslararası yarışmalarda birincilikler kazandı. Ayrıca Raylı Sistemler Projesi’ni organize edip yürütücülüğünü üstlendi, Beyaz Bayrak Projesi’nde görev aldı, TÜBİTAK Türkiye Birinciliği kazanan öğrenciler yetiştirdi. Türkiye’de mobbing kavramını ilk kez gündeme getiren eğitimcilerden biri olarak dikkat çekti. Bu konuda açtığı ilk davalar ve kamuoyu çalışmaları birçok kişiye cesaret verdi; hakkında tezler yazıldı. Dijital Dönüşümün Sanatçı Yüzü Sabit Doğan bugün, sosyal medyada milyonlara ulaşan içerikleriyle hem sanatın hem eğitimin yüzünü dijital dünyaya taşımaktadır. Eğitim, sanat, mizah, kişisel gelişim, yemek kültürü ve edebiyatı harmanlayan içerikleri; aylık 40 milyondan fazla izlenme elde etmektedir. Kendisini “bilim ve sanatın izinde yürüyen bir eğitimci” olarak tanımlasa da, izleyicileri onu çoğu zaman evin içindeki bir dost, bir ağabey, bir rehber olarak görür. Sıcaklığıyla, derinliğiyle ve üretkenliğiyle hem öğretmen hem anlatıcı, hem sanat insanı hem de dijital çağın vicdanıdır. “Sanat, insanın kalbine dokunmadan hiçbir işe yaramaz.” — Sabit Doğan