YAŞAR İLKSAVAŞ: ‘ ANNEM, OĞLUM VE BEN’

0

 Kimi oyunlar vardır, eleştirisini yazarken zorlanırsınız, doğru sözcükleri bir türlü bulamazsınız, cümleler yavanlaşır, git-geller içinde kalırsınız, yazıyı bitirme süreniz uzadıkça uzar. Kimi oyunlar vardır, daha perde kapanır kapanmaz neler yazacağınız kafanızda belirlenir; bir an önce masanızın başına oturup düşüncelerinizi kağıda dökmek istersiniz. Tiyatro Pera’da izlediğim Annem, Oğlum ve Ben işte bu tür oyunlardan.

 

 

 

 

 

YAŞAR İLKSAVAŞ
YAŞAR İLKSAVAŞ

Oyundan çıkar çıkmaz evime koşup bilgisayarımın karşısına geçtim. Nazan Şoray’ın CD’sini koydum CD çalarıma, önce bir müzik kapladı odamı, sonra Nazan Şoray’ın sesi: “Hayat kıracak, sen yapıştıracaksın. Hayat kıracak, sen yapıştıracaksın…”

Herkesin en mutlu olduğu, ya da en mutlu olmaya çalıştığı, bir yılbaşı arifesinde dört duvar arasına sıkışmış bir aile: büyükanne Ahsen, kızı Handan ve Handan’ın Asperger sendromlu oğlu Bülent. Ahsen’in başından birkaç evlilik geçmiş, bol paralı, şaşalı günler yaşamış ama artık elinde oturdukları daireden başka bir şey kalmamış.Handan’ın da mutsuz bir evliliği olmuş. Ailenin geçimini sağlamak için çalışan tek kişi. Her şeyini oğlunun sağlığı için harcamış. Bülent bilimsel açıdan olağanüstü bir yeteneğe sahip, ama gündelik yaşamda uyumsuz. En iyi iletişim kurduğu kişi büyükannesi. Ahsen’in de, Handan’ın da derin acıları vardır ama Ahsen neşeli, canlı, hayat dolu, hayatı umursamaz görünümüyle gizlemektedir bu acılarını. Sürekli, insanın mutlu olmak için hayatta varolduğunu söyler; yalnız torununu ve kızını değil, kendini de buna inandırmaya çalışır. Hayatın her darbesinden sonra bu inanca sarılarak ayakta durmayı, ailesini hayatta tutmayı başarır…Yalnızlıkla ve hayatla mücadele ederek varolmaya çalışan, birbirlerinden başka hiç kimseleri olmayan üç yalnız insanın dramı Annem, Oğlum ve Ben.

Nesrin Kazankaya bi kez çok başarılı bir metne imzasını atıyor. Herbir kişiyi en ince ayrıntısına kadar incelemiş, hattâ onlara aşina gibi sanki. İnsanı çeşitli boyutlarıyla, çeşitli duygularıyla, yalnızlığıyla, acılarıyla, hayatla mücadelesiyle… gündeme getirdiği için rahatlıkla genele açılıyor. Oyunu izlerken kendinizden ya da yakın çevrenizden bir şeyler buluyorsunuz. Annem, Oğlum ve Ben usta işi bir tiyatro metni.

10942493_333985490125457_8408594472854587619_n

 

Kazankaya aynı ustalığını yönetmen olarak da göstermiş. Oyuncuların yeteneklerini ön plana çıkartarak, abartıdan uzak, yalın, temponun hiç düşmediği bir reji gerçekleştirmiş. Bu yalınlık oyunun etkisini daha da arttırmış. Yaşanan acılar insanın içine ince sızılar halinde işliyor..

Farklı ekollerden gelmiş olmalarına rağmen oyunun üç kişilik oyuncu kadrosu hiç bozulmayan bir birliktelik ve uyum içinde yorumluyor rollerini. Emre Çakman’ı üç yıldır izliyorum Tiyatro Pera’da. Her rolünün hakkını veren, sesini çok iyi kullanan, seyirciyi etkisi altına almayı başaran genç bir oyuncu. Bu kez çok zor bir rolü kusursuz canlandırıyor. Bir an olsun kopmuyor oyundan, herbir anı özenle değerlendiriyor. Nesrin Kazankaya’nın “Handan” rolünü çok sevdiği, severek oynadığı belli. Son derece inandırıcı bir kompozisyon çiziyor. Oğlu için gösterdiği çabayı, mücadelesini, hep suçlanmasını, kendini hep suçlamasını, o korkunç çaresizliğini yalnızca sözcüklerden değil vücut dilinden, bakışlarından da anlıyorsunuz. Handan’ı oynamıyor, yaşıyor sanki.

10492054_333985850125421_3244783671357884591_n

Ve Serpil Tamur. Doğru ve iyi oyunculuğun en güzel örneklerinden biri. Ailesini ayakta tutmak için gösterdiği çaba, mutsuzluğunu mutluluğu oynayarak gizleme, hayatı güzel göstermeye çalışma gayreti… “Ahsen” daha başka türlü yorumlanamaz diye düşünüyor insan. Ve son zamanlarda sahnelerde duymayı özlediğimiz o güzel türkçesi. Tadına doyum olmaz bir oyunculuk resitali izliyorsunuz sahnede.

Annem, Oğlum ve Ben yaşam gerçeğiyle sahne gerçeğinin birebir örtüştüğü, metniyle, rejisiyle, dekor-kostümü ve oyunculuğuyla bu yılın en önemli, tiyatroseverlerin kaçırmaması gereken, her şeye rağmen hayatın güzel olduğunu, mücadele ederek hayatı yenebileceğimizi göstermesiyle de umut veren bir oyun.

Nazan Şoray şarkısını söylemeyi sürdürüyor: Hayat kıracak, sen yapıştıracaksın. Hayat kıracak, sen yapıştıracaksın….

YAŞAR İLKSAVAŞ

www.dirensanat.com

PAYLAŞIM
Önceki İçerikRENGIN UZ: "UYUSUN DA MİLLET NİNNİ!"
Sonraki İçerik43. İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ PROGRAMI AÇIKLANDI
YAZAR VE ÇEVİRMEN 1949 yılında İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi, Galatasaray İktisadî ve Ticarî Bilimler Akademisi'ni bitirdi. İşletme İktisadı Enstitüsü'nde master yaptı. Kom Tekstil ve Konfeksiyon Fabrikaları A.Ş.'de 29 yıl idarî ve malî işler müdürlüğü ve genel müdür muavinliği yaparak üst düzey görevlerde çalıştı ve aynı fabrikadan emekli oldu. Yaşamının uzunca bir döneminde İhsaniye Altsokak'ta, ailesiyle oturdu. Üniversite yıllarında tiyatro ve kitap eleştirileriyle denemeler yazmaya başladı. Sonra yalnızca tiyatro eleştirileri yazmayı sürdürdü. Yine üniversite yıllarında başladığı çevirmenliği de hiç bırakmadı ve 2000 yılında emekli olduktan sonra çeviriye ağırlık verdi. Yeni Gazete, Hürriyet, Dünya, Hürgün, Yeni Ortam, Gazette 13, Son Saat gazetelerinde tiyatro ve kitap eleştirileri, Cumhuriyet gazetesinde derleme ve derleme çevirileri yayınlandı. Hürriyet Gösteri, Tempo, Papirüs, Yeni Dergi, Yeni Ufuklar, Oluşum, Yeni İş Dünyası, Çağdaş Sanat, Aylık, Best, Downtown dergilerinde 1970'den bu yana tiyatro eleştirileri ve diğer yazıları yayınlandı. De Yayınevi, Can Yayınları, Gelişim Yayınları, Bilgi Kitabevi, Kelebek yayınları, Altın Kitaplar, Doğan Kitap, Everest ve Oğlak yayınlarında elliye yakın çevirisi çıktı.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.