Hitler’in Hollywood’u Filmi İstanbul Modern’de

0

İstanbul Modern Sinema, Almanya’dan Yepyeni Filmler seçkisiyle izleyicileri günümüz Alman sinemasının öne çıkan yapımlarıyla buluşturuyor. On Yıllar başlıklı program, 1-11 Kasım 2018’de sinemaseverleri bekliyor

İstanbul Modern Sinema, Goethe-Institut Istanbul işbirliği ve Türk Tuborg A.Ş’nin katkılarıyla, Almanya’dan Yepyeni Filmler – On Yıllar adlı program 20. yüzyılda farklı on yıllara denk düşen 10 yapımdan oluşuyor.

Program, 10. yılı geride bırakmasının yanı sıra kurmaca filmler ve belgeseller aracılığıyla 1920’lerden günümüze uzanan tarihsel bir süreci kapsıyor ve On Yıllar başlığıyla izleyiciyle buluşuyor.

Alman sinemasının son 10 yılı bu söyleşide konuşulacak

1 Kasım Perşembe günü saat 19.00’da İstanbul Modern Sinema’da Almanya’dan Yepyeni Filmler’in geçmiş yıllardaki seçkileri üzerinden de giderek Alman sinemasının son 10 yılını ele alan bir söyleşi gerçekleşecek. Söyleşiye sinema yazarı ve yönetmen Rüdiger Suchsland ile sinema yazarları Müge Turan ve Engin Ertan katılıyor.

Hitler’in Hollywood’u filminin yönetmeni sinemaseverlerle buluşuyor

Bu yıl Berlinale’de Altın Ayı için yarışan ve Alman Film Ödülleri’nde En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Kadın Oyuncu dahil 7 dalda zafere ulaşan Quiberon’da 3 Gün, 1 Kasım’da gösterilen filmler arasında yer alacak. Nazi döneminde Almanya’da çekilen propaganda filmlerinin bir analizi olan ve film eleştirmeni Rüdiger Suchsland’ın yönettiği Hitler’in Hollywood’u seçkide öne çıkan belgesel yapımlardan biri. Rüdiger Suchsland 1 ve 3 Kasım günleri filmlerinin gösterimlerine de katılacak ve seyircilerin sorularını cevaplayacak.

ALMANYA’DAN YEPYENİ FİLMLER – ON YILLAR

ÇENENİ KAPA VE PİYANO ÇAL

1 Kasım, 13.00; 9 Kasım 13.00; 11 Kasım 15.15

Yönetmen: Philipp Jedicke

Katılanlar: Chilly Gonzales, Sibylle Berg, Peaches, Leslie Feist, Jarvis Cocker

Kanadalı müzisyen Jason Charles Beck ya da daha bilinen sahne adıyla Chilly Gonzales, 2000’li yılların başında Berlin’de elektronik müzik ile hip-hop’u harmanladığı müziği ve pervasızca performanslarıyla ünlenmişti. Daha sonra tarzını değiştirerek solo piyano albümleri yayımlayan Gonzales; Peaches’dan Feist’a, Jarvis Cocker’dan Daft Punk’a pek çok ünlü müzisyen ve grupla beraber çalıştı. Indie müzik dünyasının en özgün seslerinden birisini röportajlar, arşiv görüntüleri ve konser kayıtları eşliğinde seyircilere tanıtan Çeneni Kapa ve Piyano Çal, Chilly Gonzales’e yakışacak şekilde dinamik ve eğlenceli bir belgesel. Piyanistin hayranları kadar, onu yeni tanıyacaklar da bu filmi keyifle izleyecek.

MUHTEMEL AŞK

IN DEN GÄNGEN

4 Kasım 17.00; 11 Kasım , 13.00

Yönetmen: Thomas Stuber
Oyuncular: Franz Rogowski, Sandra Hüller, Peter Kurth, Ramona Kunze-Libnow, Andreas Leupold

Muhtemel Aşk sıradan insanların gündelik hayatında geçen ama kendine özgü sürprizlerle seyircileri şaşırtan ve mizah duygusuyla içine alan romantik bir komedi/dram. Christian şehir dışında bir süpermarkette işe girer. Deneme süresi boyunca içki reyonunda çalışan Bruno’dan işin inceliklerini öğrenecektir. Kendini eski arkadaşlarından ve geride bıraktığı sorunlu hayatından uzak tutmaya çalışan Christian, tatlı reyonunda çalışan Marion’a âşık olur. Fakat Marion ne yazık ki evlidir. Özellikle senaryosuyla eleştirmenlerin övgüsünü toplayan Muhtemel Aşk’ta başrolleri paylaşan Franz Rogowski ve Sandra Hüller kolay kolay unutulmayacak bir romantik çifte hayat veriyor.

QUİBERON’DA 3 GÜN

1 Kasım 17.00; 4 Kasım, 15.00; 9 Kasım 17.00

Yönetmen: Emily Atef
Oyuncular: Marie Bäumer, Birgit Minichmayr, Charly Hübner, Robert Gwisdek, Denis Lavant

Emily Atef’in Berlinale’de Altın Ayı için yarışan yeni filmi, 1981 yılında Stern dergisinde yayımlanan efsane bir röportajın oluşum sürecini konu alıyor. Quiberon’da bir kaplıcaya yerleşen ünlü oyuncu Romy Schneider, geçmişte Alman basınıyla yaşadığı kötü tecrübelere rağmen Stern dergisinden gelen röportaj teklifini kabul eder. Bunda fotoğrafları uzun zamandır tanıdığı ve güvendiği Robert Lebeck’in çekecek olmasının da etkisi vardır. Genç gazeteci Michael Jürgs ve Lebeck ile aynı günlerde, en yakın arkadaşı Hilde de Schneider’i ziyaret için Quiberon’a gelir. Son yıllarda iniş çıkışlara sahne olan kariyeri ve özel hayatındaki sorunların da konuşulduğu röportaj Schneider’i tekrar mutsuzluğa iter. Siyah-beyaz görüntülerin de yardımıyla Romy Schneider’in zarafeti ve melankolik ruh halinin başarıyla yakalandığı filmde ünlü oyuncuya şaşırtıcı şekilde benzeyen Marie Bäumer de çok iyi bir performans sergiliyor.

YAZLIK

4 Kasım, 13.00; 8 Kasım 15.00

Yönetmen: Sonja Maria Kröner
Oyuncular: Thomas Loibl, Laura Tonke, Ursula Werner, Günther Maria Halmer, Christine Schorn

Almanya, 1976 yazı. Eva ve kocası Bernd, çocuklarıyla birlikte büyükanne Sophie’nin yazlığına giderler. Her yıl tatili birlikte geçirmek üzere bu yazlık evde buluşulması uzun zamandır süren bir aile geleneğidir. Fakat bu sefer durum biraz farklıdır: Büyükanne Sophie kısa süre önce ölmüştür. Diğer yandan düşen bir yıldırım evin bahçesindeki asırlık ağacı yıkmıştır. Çocuklar eğlenir ve oyun oynarken, yetişkinlerin arası gitgide gerilir. Evin her köşesine huzursuzluk hâkimdir ama kimse bu durumu gündeme getirmez. Yakın çevrede bir kız çocuğunun kaybolduğu haberiyse güç bela ayakta tutulan aile saadetinin yerle bir olmasına aracı olur. Geçen yıl Münih Film Festivali’nde gösterilen ve Alman Sineması kategorisinde En İyi Yapım ve En İyi Yönetmen ödüllerini kazanan Yazlık, atmosferi ve oyuncularının performanslarıyla da övgü toplamıştı.

SEMPATİZANLAR

8 Kasım 17.00; 10 Kasım 17.00

Yönetmen: Felix Moeller

Katılanlar: Margarethe von Trotta, Volker Schlöndorff, Peter Schneider, Daniel Cohn-Bendit, Rene Böll

Sempatizanlar.” 1970’li yıllarda Almanya’da sol terörizmin ideolojisine ve gerekçelerine anlayışla yaklaşanlara böyle deniyordu. Aralarında Nobel ödüllü Kölnlü yazar Heinrich Böll gibi tanınmış pek çok yazar, müzisyen, akademisyen, yönetmen ve yayıncı yer alıyordu. “Siyasi kurtuluş mücadelesine” duydukları sempatiyi uzun süre açık açık dile getirdiler. Sonra işin içine silahlar, rehin almalar, gerilla hareketleri gibi etmenler dahil oldu ve insanlar ölmeye başladı. RAF (Kızıl Ordu Fraksiyonu) yer altına girdi. Yönetmen Felix Moeller annesi tanınmış yönetmen Margarethe von Trotta ve üvey babası Volker Schlöndorff ile yaptığı konuşmaları ve kişisel belgeleri kullanarak hem ailesinin hem de yoğun duygularla yüklü bir dönemin hikâyesini anlatıyor.

HİTLER’İN HOLLYWOOD’U

1 Kasım 15.00; 3 Kasım 15.00

Yönetmen: Rüdiger Suchsland
Katılanlar: Hans Albers, Heinz Rühmann, Zarah Leander, Udo Kier

Sinema bizim bilmediğimiz neleri biliyor? Hitler’in Hollywood’u Alman sinema tarihinin en dramatik dönemlerinden birinin, nasyonal sosyalizm dönemi sinemasının hikâyesini anlatıyor. Nazi sineması “büyük sinema” olmak istiyordu, bir Alman rüya fabrikası olmayı hedefliyordu. Bu şekilde, doğrudan devlet kaynaklı, yoğun bir sansürün etkisi altında, kendi yıldız sistemine sahip bir sinema doğdu. Halkçı olma çabasındaydı, iddialı ve yönlendiriciydi. Filmlerin pek azı açıkça propaganda filmiydi ama zararsız eğlence filmleri de değillerdi. Nazi sineması teknik açıdan mükemmeldi; özlemler uyandırıyor, sığınacak dünyalar sunuyordu. Geniş kitleler bu sinemanın onlara anlayışla yaklaştığını düşündü. Bu sinemanın bu kadar etkili olması ancak böyle açıklanabilir. Rüdiger Suchsland Hitler’in Hollywood‘unda 1933-45 yıllarının filmlerini inceliyor: Bu filmler sistemin amaçlarına nasıl hizmet ediyordu? İzleyicileri ve onların rüyalarıyla ilgili bize neler anlatıyorlar?

CALİGARİ’DEN HİTLER’E

3 Kasım 13.00

Yönetmen: Rüdiger Suchsland

Katılanlar: Fatih Akın, Volker Schlöndorff, Elisabeth Bronhofen, Thomas Elsaesser

Rüdiger Suchsland bu filminde 1918-1933 yılları arası Weimar Cumhuriyeti dönemi sinemasının izlerini sürüyor. Bunu yaparken de Siegfried Kracauer’in Caligari’den Hitler’e – Alman Sinemasının Psikolojik Tarihi adlı klasikleşmiş eserinin yolundan gidiyor. Dönem çok hareketli ve vahşi; siyasi çatışmaların, ekonomik krizin ve kültürel parlaklığın izlerini taşıyor. Alman sinemasının bu en önemli döneminde dünya sinemasını da etkileyen estetik temeller ve türler oluştu. Weimar dönemi yönetmenlerinin pek çoğu bugün hala birer efsane; Marlene Dietrich, Louise Brooks ve Emil Jannings gibi yıldızlar hala unutulmadı. Suchsland özellikle Fritz Lang’ın filmleri üzerinden ilerleyerek, halkın korku ve özlemlerinin eserlere nasıl yansıdığını inceliyor. Bu filmlerin Adolf Hitler’in iktidarı ele geçirmesine giden yoldaki önemli gelişmeler açısından bir gösterge olup olmadıkları sorusuna yanıt arıyor.

GÖRÜNMEYENLER: YAŞAMAK İSTİYORUZ

3 Kasım 17.30; 9 Kasım 15.00; 10 Kasım 15.00

Yönetmen: Claus Räfle

Oyuncular: Max Mauff, Alice Dwyer, Ruby O. Fee, Aaron Altaras

Berlin, 1943: Nazi rejimi başkent Berlin’in “Yahudilerden arınmış” olduğunu resmen ilan ediyor. Buna rağmen bazı genç Yahudiler Berlin’in anonim yapısı içinde görünmez olmayı başarıyor. Gizleniyorlar, başka bir kimlik ediniyorlar ya da yer altına giriyorlar. Onları Gestapo’nun pençesinden kurtaran çoğu zaman yalnızca şansları ve gençliklerinden gelen gamsızlıkları. Gerçek kimliklerini güvendikleri az sayıda kişi biliyor yalnızca. Yönetmen Claus Räfle filmin sahneleri arasına dönemin hayatta kalan şahitleriyle röportajları yerleştirmiş. Dört ana karakterin sürükleyici hikâyesi böylece gerçekte yaşananlarla iyice sıkı bir bağa kavuşuyor. Görünmeyenler yürekli kahramanların başından geçenleri anlatırken bir yandan da Yahudi direnişinin pek bilinmeyen bir yönüne eğiliyor.

TEMİZLİKÇİLER

8 Kasım 13.00; 10 Kasım 13.00

Yönetmen: Hans Block, Moritz Riesewieck

Katılanlar: Antonio Garcia Martinez, Nicole Wong, Illma Gore

Filipinler’in başkenti Manila’da, kişiliksiz gökdelenlerdeki ofislerde yüzlerce kadın ve erkek bilgisayar ekranlarının karşısında oturuyor. Aileleri bile bilmiyor nasıl bir iş yaptıklarını. Onlara content moderator (içerik moderatörü) deniyor. 10 saatlik vardiyalar halinde Facebook, YouTube ve Twitter gibi sosyal medya sayfalarını tarayarak rahatsızlık verici fotoğraf ve videoları tespit ediyorlar. Nelerin kalabileceğine ve nelerin Silicon Valley’in belirlediği kurallara uygun olmadığına onlar karar veriyor. Bu travmatik işin acımasızlığı ve getirdiği ağır yükler içerik moderatörlerinin algılarını ve kişiliğini de etkiliyor. Yalan haberler ve online sansür, küresel internet topluluğu ütopyasını bir karabasana dönüştürüyor. Yönetmenler Hans Block ve Moritz Riesewieck bu ilk filmlerinde ütopik sosyal medya rüyasının nasıl yok olduğunu anlatırken Facebook, YouTube ve Twitter gibi kanalların sınırlarını sorguluyorlar.

303

8 Kasım 19.00; 11 Kasım 17.00

Yönetmen: Hans Weingartner

Oyuncular: Mala EmdeAnton Spieker, Arndt Schwering-Sohnrey

Jan insanların doğuştan bencil olduğundan emindir. Onun için de Berlin’den birlikte seyahat etmek için anlaştığı kişi onu ortada bıraktığında hiç şaşırmaz. Jule ise insanların özünde empatiye ve işbirliğine yatkın olduğuna inandığından, Jan’ı külüstür karavanı “303”e davet eder. İkisi de Atlantik kıyılarına doğru gitmek istemektedir. Jan’ın hedefinde İspanya vardır; orada gerçek babasıyla tanışmak istemektedir. Jule ise erkek arkadaşının yanına, Portekiz’e gitmektedir. Aslında en başta yalnızca Köln’e kadar birlikte seyahat etmeyi düşünmüşlerdir ama geride bıraktıkları her kilometreyle birbirlerinin dünyasını daha da ilginç bulurlar: Kapitalizm insanı giderek bir Neandertal’e mi dönüştürmektedir? Tek eşlilik mutsuzluk mu getirir? İnsan kime aşık olacağına karar verebilir mi? Önce Fransa’ya ulaşırlar birlikte, ardından da İspanya’ya. Aralarındaki sohbet de giderek derinleşir. Birbirlerine aşık olmamak artık ikisi için de çok zordur.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.