Drama, Tiyatro, Sinema, Köy Enstitüleri ve Sanat

0

Drama yaşamdaki durumlardır. Durum, bir insanın kendi kendisine yaşadığı iç ve dış durumlar olabileceği gibi başkalarıyla yaşadığı ilişkilerdir. Yaratıcı drama bu durumları yeniden doğaçlama ile  canlandırmaktır.

Tamer Levent

Eğitimde drama, bilgilerin yaşamdaki durumlar içinde nasıl kullanılacağının durumlaştırılmasıdır. Bilginin ezber değil, yaşayan bilgi haline gelmesini sağlar. Rol oynama ile öğrenme ve bilme. Bilgiyi yaşamda kullanma provası! Bilgiyi yaşamda kullanmayı öğrenen kişi yaratıcı olur. Ezber bilgi, anlaşılmayan bilgi olduğu için yaşamda nasıl kullanılacağını düşünmek ve  konuyla ilişkilendirmekte sorun yaşanır….

Tiyatro ve sinema, durumları süreç içerisinde ele alarak, sanatsal titizlik,

özen ve  başarı ile izleyenlere aktarır.

Dramada izleyici yoktur.

Bütün katılımcılar hem izleyici hem de oyuncudurlar.

İzleyenler, oynayanları eleştirir.

Sonra izleyenler oynar,

diğerleri onları eleştirir.

Bu sürekli tekrarlandıkça,

izleyen de oynayan da durumları

dışardan ve içerden gerçekçi gözle görmek ve anlamak konusunda önemli kişisel gelişim gösterirler.

İşte eğitim budur.

Öğretimden farklıdır.

Tiyatro ve sinema da ise,

izleyici durumlarla ne kadar çok empati kurabilirse,

durumu daha iyi anlar ve kendisi ile benzerlikler olup olmadığını tartar.

İç draması ile kendini tartar, benzerlikler buluyor ise, kendisini eleştirir.

İzleyicinin durumları anlamasını sağlayan, tiyatro ve sinema eserleri,

başarıyla ve özenle  gerçekleştirilmiş  eserlerdir.

Ancak ihtiyaç haline gelmesi, toplumun kültürel gelişmişliğinin

hedeflenmesi ile ya da geri kalmışlığı ile orantılıdır.

Bu alanlara neden ihtiyaç duyması gerektiğini anlaması ile,

yanlış anladıklarının düzeltilmesi ile, kampanyalar ile, toplumsal  gelişmeler kaydedilebilir.

Köy Enstitüleri’nde, öğretim ve eğitim iç içe geçmişti. Çünkü öğrenciler, öğrendiklerini yaşamda da nasıl uygulayacaklarını, yaptıkları pratik çalışmalarla geliştiriyorlardı. Bu çalışmalarda rol oynama yöntemi ile bilgiyi yorumluyor,

yaşamda kullanabilecekleri anlar,

durumlar oluşturuyorlardı!

Köy Enstitülerinde eğitimin bütünü dramatikti.

Okul tiyatrosu ve oyunları onların tiyatro ile ilgilenmelerini,

kendilerini başkalarının yerine koyarak rol oynamalarını sağlıyordu. Roller ezberleniyor, sahnede izleyicilerin karşısına çıkılıyordu.

Bu da öğrencilerin özgüvenlerini geliştiriyor, kendi kişilikleri ile rol kişisini karşılaştırmalarını sağlıyor, insan tanıma yetileri gelişiyordu.

İngiltere’de tüm eğitim sistemi, 1936’dan sonra bütünüyle drama ile gerçekleşiyor. Böylece, insanı tanımak, anlamak, durumları yeniden canlandırarak, demokrasi kültürünün gündelik yaşamdaki halleri, teori ve pratik, tüm katılımcılar tarafından, mercek altına alınarak uygulanıyor. Bu özellik, İngiltere’nin demokrasinin beşiği olarak anılmasına önemli katkıda bulunuyor. Çünkü insanlar 1936 yılından günümüze, eğitim sistemini drama ile, rol oynama sistemi ile gerçekleştirdikleri için; iletişim kurmakta, birbirini anlamakta, kendisini tanımak ve eleştirmekte, kendisini ifade etmekte benzer bir gelişme sürecini yaşadıklarını ve bunun onların ortak kültürü olduğunu biliyorlar.

Drama kavramını tanımak oyun ya da sinema senaryosu yazanlar için anahtardır.

Çünkü bu kavramı tanımadan oyun ya da senaryo yazmak, rastlantıcılıktır, kaderciliktir. ”Türkiye de senaryo veya oyun konusu mu yok.

Neden Güney  Kore’den senaryo formatı alıyoruz?” diye soruyoruz birbirimize.

 

Cevap: Yaşam ile drama arasındaki ilişkiyi bilip onun kurgusunu yapmak ve kullanmak  konusunda eksik olduğumuz için! Türkiye ve Anadolu, senaryolara konu olabilecek milyonlarca hikâyeye sahip.

Önemli olan bu konuları seçip, tiyatroya ya da sinemaya uygun kurgu ile yazmak.Türkiye’de artık pek çok Sinema – TV Okulu var, oyun yazarlığı okulları ve kursları var. Ama oyun yazarı ve senaryo yazarı hâlâ kolay yetişmiyor.

Bu milyonlarca konu, oyun yazarlarımıza ya da senaristlerimize yazma heyecanı veremiyor demek ki?

Ya da drama kavramı bilindiği zaman, bir yazarın nasıl daha üretken olacağı, yaşanmışlıkları nasıl değerlendireceği, yaşanmamışlıkları nasıl fark edip, doğru araştırmalara yönelebileceği anlaşılmıyor! Bilgi, pratiği ve yaratıcılığı engellemez, aksine geliştirir. Ezberlenmiş bilgi ise zaten unutulur ve yaşamın içinde ondan yararlanmak çoğunluğun aklına gelmez.!..

Köy Enstitülerinde, kişinin çok yönlü gelişmesi programlanmıştı. Bunun için, bilgiyi uygulamada kullanma yöntemleri ile, uygulamalı bir eğitim gerçekleştiriliyordu. Yani bugün ‘Eğitimde Drama’ olarak geliştirdiğimiz kavram o gün Köy Enstitülerinde tüm müfredatta uygulanıyordu.

Köy Enstütülerinde müzik enstümanı çalmak, tiyatro yapmak, edebiyat eseri yazmak özendiriliyordu. Bu çalışmalar, “uygulamalı” müfredat uygulamasının geliştirici özelliklerine ek olarak, beceri kazandırma ve dünyayı güzel sanat gözüyle görme konusunda gelişim sağlamak için yapılıyordu.

Esasında, Köy Enstitülerinde öğrencilik süreci, sanat; mezun olmak da, sanat eseri oluyordu.

Bu kültür ile yetişmiş bir toplumun, kendini sürekli geliştirme konusunda da istekli olacağı açıktır. Bu kültür ile gelişmiş bir toplumun, sanat kavramını bir lüks olarak değil, yaşama biçimi olarak benimsemesi normaldir. Sanat kavramı, “çok özel kişilere verilmiş ulaşılmaz yetenek” olarak anılarak, korkulan bir kavram olmak yerine, bireyin kendini keşfetmek ve geliştirmek konusunda, ulaşmayı isteyeceği bir kavram olarak yaşamımızda kullanılacak, yer alacaktı!

Dram, tiyatro ve eğitim konuları ile ‘Sanat’ kavramının bütünleştirici ilişkisini görmek de bir ezber bozulmasıdır. ”Eğitim sanatı” diyebilmek, sanat kavramının yaşamla ilişkisini anlamak doğrultusunda atılmış bir adımdır.

Şu günlerde tiyatrolar provalarını yapıyor.

Yeni tiyatro sezonunun açılışına hazırlanıyorlar heyecanla. TV dizileri de heyecanla çekimlerini sürdürüyorlar yeni yayın döneminde izleyici ile buluşabilmek için. Tüm bu gayretler ve heyecanla yapılan çalışmaların özü SANATAEVET. Çünkü bu çalışma sürecinde izleyici  ile buluşmak ve onun beğenisini almak, onun yaşama dair buluşlar yapmasını özendirmek, asıl özlem!.. Bu sırf ticari  bir amaç değil yani! Sanat mesleklerini yapanlarda, yaşamın ortak yanlarında buluşmak ve kendini tanıyarak, kendini eleştirerek geliştirmek isteyen insana ulaşmak tutkusu ağır basar. Toplumsal hoşgörü  ile, iyi, güzel ve doğru ilkelerinde buluşmak en temel dileğidir bu çabaları gösterenlerin. SANATAEVET,  toplumların bu kavramı kendine mal etmesini; sanat yapıyor titizliği ile sahiplenmesini, yaşama biçimi yapmasını istiyor. Çünkü Bertold Brecht’in de söylediği gibi, “Sanatların en önemlisi, yaşama sanatıdır!”

Tamer Levent Yazıları

Köy Enstitüleri ve Sanat tiyatro hayatı, tiyatrocular, tiyatro zamanları, tiyatro tarihi,Köy Enstitüleri ve Sanat, tiyatro arşivi, tiyatro dünyası,Köy Enstitüleri ve Sanat, sinema oyuncuları, sinema oyuncularının hayatları, filmler, film izle, filmler hakkında bilgi,sienam yıldızı,Köy Enstitüleri ve Sanat, tiyatro sinema,Köy Enstitüleri ve Sanat tarihi,Köy Enstitüleri ve Sanat, sinemai,Köy Enstitüleri ve Sanat,Köy Enstitüleri ve Sanat, tiyatro sinema,Köy Enstitüleri ve Sanat tarihi,Köy Enstitüleri ve Sanat, sinema,Köy Enstitüleri ve Sanat, halk oyunları çalışması,nerede, ne zaman, nasıl, kim, hangisi,tamer levent yazıları, tamer levent hayatı, tamer leventin tiyatrosu

 

 

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.