RENGIN UZ: “UYUSUN DA MİLLET NİNNİ!”

0

Bursa, Nilüfer Belediyesi, Haldun Taner’in doğumunun 100. yılı anısına saygı duruşu olarak, yazarın ‘Eşeğin Gölgesi’ oyununu sahneliyor. Oyun, Ali Düşenkalkar’ın rejisi ile Nazım Hikmet Kültürevi’nde perde açıyor. Bozuk düzenin hakim olduğu bir masal ülkesini bize çok tanıdık kılan Haldun Taner’e ve tüm oyun ekibine alkış… ​

 

 

 

 

 

RENGİN UZ
RENGİN UZ

İstanbul’daki oyunlar yetmedi, geçen hafta Bursa Nilüfer Belediyesi’nin davetlisi olarak, ‘Eşeğin Gölgesi’nin galası için Bursa’ya gittik. İyi ki de gittik…Nilüfer Belediyesi, ‘Nilüfer’de Tiyatro Var’ sloganı ile değişik bir sistem uyguluyor. Burada sahnelenecek oyunlar 9 aylık projeler olarak değerlendiriliyor. Her oyun için oyuncular sınava tabii tutuluyor. Yönetmen bütçesini çıkartıyor ve Belediye oyuna bir çeşit sponsor oluyor. Doğrusu bu uygulama, tiyatronun kurumsallaşması, genç oyuncuların kendilerini güvende hissetmemeleri ve oyunun süresini kısıtlaması açısından bana pek sağlıklı gelmedi.
Haldun Taner, Eşeğin Gölgesi oyununu, gezici hatip, sofist filozof Samsatlı Lucianus ‘un masalından yol çıkarak kaleme almış. Milattan sonra 120’li yıllarda yaşamış olan Lucianus, fikirleri ve toplumsal düzene getirdiği eleştirileri ile sadece yaşadığı dönemi değil kendinden sonraki dönemleri de etkilemiş bir düşünür. Haldun Taner de onlardan biri. Bir masal ülkesinde, Abdalya’nın Şabaniye kasabasındayız. Berber çırağı Pilavi tarikatindan Şaban’la, eşekçi çırağı Hoşafi tarikatından Mestan, eşeğin gölgesi yüzünden mahkemelik olurlar. Şaban ‘ Eşeği kiraladım, istersem gölgesinde de oturum’ diyedursun, Mestan ‘ Ben sana sadece eşeği kiraladım gölgesini değil’ diye diretir! Kendilerinin bile olmayan bir sevimli Karakaçan’ın gölgesi yüzünden mahkemeye düşen Şaban ve Mestan, Mansur ve Matlup adında işini bilen iki dava vekiline düşünce olay büyür. Sırtını dış sermayeye dayamış para babalarının, medya patronlarının, sıradan halkın, hocaların, kadıların da işin işine karışmasıyla ‘Eşek Davası’ büyür ve tüm ülkeyi sarar. Bir takım insanlar bu davadan zengin olurken, ülke Gölgeciler ve Eşekçiler diye ikiye ayrılır. Büyük tazminat hayali kuran iki garip çırağın kayıpları da büyük olur. Akılları başlarına geldiğinde artık demir parmaklıklar ardındadırlar.
Haldun Taner, eşek ve gölgesi davası ekseninde, sistemi oluşturan tüm kurumları, başta adalet ve hukuk sistemi ve yozlaşmış dinsel ilişkileri mercek altına alıyor. Olan her zamanki gibi, cahil bırakılmış, susturulmuş ve bastırılmış halk sınıfına oluyor. Yazar, Mestan ve Şaban’ı, her dönem sömürülen, sömürülmeye hazır olan, koyun sürüsü cahil halkla özdeşleştirip acımasızca eleştiriyor. Asıl gerçeği görmek yerine, yapay gündemlerle uyutulup, bir takım yanılsamaların içinde, safça ama daha çok da aymazca kaybolup gidenleri uyarmak istiyor.

HAREKET ZENGİNLİĞİ VE MASAL DÜNYASI

Haldun Taner, Eşeğin Gölgesi oyununu, geleneksel Türk Tiyatrosuyla, açık biçim-göstermeci tiyatronun ortak özelliklerden yola çıkarak oluşturmuş. Ali Düşenkalkar da tarihten günümüze gelen bu politik eleştiriyi geleneksel yapıyla çağdaş olanı harmanlayarak, oyunun eğlence atmosferini, masalsı havasını ön plana çıkartarak sahneye koymuş. Haldun Taner’in metnindeki hareket zenginliğine sahip çıkmaya özen göstermiş ve başarılı olmuş.
“Haldun Taner ustanın zamansız ve geniş anlam evrenine güvenmekte hiç kuşku duymadım. Fakat artık 2-2,5 saatlik, söze dayalı oyunlar karşısında seyircinin, özellikle genç seyircinin ilgisi ortada. Bu handikapları göz önünde bulundurarak, günümüz ritmine uygun bir tempo yakalamayı hep göz önünde bulundurdum. Masa başında oyunu ele aldığımda yeni bir dramaturgi ile oyuna yaklaşmamız gerektiğini biliyordum. Taklit, anlatı, müzik, dans, oyun içinde oyun v.b. kısaca oyunu başka türlü okuduk ‘ diyor. Bu başka türlü okuma yerini bulmuş. Bir sirk, bir panayır yeri sanki sahne. Kalın çizgili karakterlerle anlatılmış, yönetenler ve yönetilenler bağlamında renkli bir toplumsal karikatür yaratmış Ali Düşenkalkar. Yorumunda, söz oyunlarına dayanan dil güldürüsü, taşlama, yergi, alay ve suçlamalar, seyirciyi sarsmak konusunda yerini buluyor. Bu rengarenk ve eğlenceli masal dünyasının içinden çarpıcı bir düzen eleştirisi çıkıyor.

image

Ali Düşenkalkar’ın bu çok renkli, çok tempolu, sirk konseptindeki rejisine en büyük destek, Funda Çebi’nin kostümlerinden geliyor. Kostümler başlı başına bir cümbüş. Funda Çebi, aslında üç renk, kırmızı, siyah ve beyaz kullanmış. Ama nasıl? İnce çizgili, kalın çizgili, küçük puanlı, iri puanlı, ekose, damalı, tül, fırfır, şapkalar, çoraplar..Oyun kişilerini ele verecek küçük sevimli ayrıntılar…Çok neşeli, çok eğlenceli, çok yaratıcı…Funda Çebi’nin ellerine sağlık. Bir reji konseptiyle bir kostüm tasarımı ancak bu kadar uyumlu olabilir. Tayfun Çebi’nin dekor tasarımı, aslında çok iyi düşünülmüş ama bir takım teknik aksilikler nedeniyle adalet mekanizmasının nasıl çöktüğü tam olarak anlatılamamış. Halkın yukardan iplerle yönetilmeleri güzel olmuş. Eşeğin Gölgesi’nde koreografi de çok önemli. Ali Düşenkalkar, bu konuda çok deneyimli bir isim olan Cihan Yöntem’le çalışmış. Çok da iyi etmiş. Hem Yöntem’in dans düzeni hem de Murat Gedikli ve Ahmet Baran’ın müzikleri, oyunun eğlenceli masalsı havasını ve ironiyi vurgulamakta çok başarılı. Tutku Taş’ın makyaj uygulamasını da atlamamak gerek. Hele, eşeğin ‘eşek gibi bakmasında o muhteşem göz makyajının payı büyük. Ali Düşünkalkar ışık tasarımını da kendini yapmış.

image
Ali Düşenkalkar, gencecik bir oyuncu ekibiyle çalışmış. Oyuna, yazarın ve yönetmenlerinin düş dünyasına canla başla sarılmış pırıl pırıl çocuklar. Kocaman kocaman eşek gözleriyle Mesut Özsoy, Karakaçan’da sanki oyunun orkestra şefi gibiydi. Suat Onur Çalık (Şaban), Osman Dönmez (Mestan) , Koray Kurt (Zahid Ağa) , Ferhun Yılmaz (Abid Ağa), Seda Ermiş (Boncuk), Deniz Gürsucu (Güllübahar) ve diğer tüm oyuncular…Kutluyorum hepinizi. Acemilikleriniz, eksikleriniz olabilir ama tiyatro sevginiz oldukça hepsini yenersiniz. Yoldan çıkanları sağ duyuya çağıran ‘Ozan’ı sahnede görmüyoruz. Selçuk Yöntem, Arsen Gürzap, Gülen Karaman, Hakkı Ergök ve Ali Düşenkalkar sesleriyle, gölge karaborsasını eleştirip, sömürülen halkın gözünü açmaya çalışıyor. Boşuna!
Eşeğin Gölgesi’ni çok beğendim, genç oyuncuların tek bir yürek halinde arkadaşça birbirlerine el vermelerini çok sevdim. Yönetmenle ekibin uyumu, aralarındaki usta-çırak ilişkisini takdir ettim. Sezon bitince tırla Bursa’nın köylerini dolaşma fikrini harika buldum. Anadolu’ya ve İstanbul’a turne yapabilse dedim. Oyunun perde açtığı, Nazım Hikmet Kültürevi’ni ise resmen kıskandım…

image
Keşke ‘Eşeğin Gölgesi’ni şöyle rahatça koltuğuma gömülüp, ‘ Bu Abdalya denen ülkede ne aptal şeyler oluyor’ diyerek keyifle izleyebilseydim…Keşke oyunda yaşananlar bana tanıdık hem de çok tanıdık gelmeydi! Tüm bu rengarenk curcuna içinde içime bir hüzün çökmeseydi! Ah keşke!
Oyunun finalinde söylendiği gibi, hadi bakalım;
“UYUSUN DA MİLLET NİNNİ!”

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.