LEVENT ÜZÜMCÜ :SANAT ÖZGÜR DÜŞÜNCE İSTER

0

‘Sanat özgür düşünce ister’

“Sanatın otoriteyle derdi vardır. Otoriteyi, hele bu rejimi dayatan parti gibi, hunharca kullanmak durumu dünyanın neresinde var? Ülkesinin tiyatrocularını jakobenler diyerek meydanlarda hedef gösteren, yuhalatan liderler nerede var? Yaptığım işten küçücük bir para alarak ben mi soyuyorum bu ülkeyi arkadaş?”

RÖPORTAJ : ÖZLEM ÖZDEMİR

Levent Üzümcü özellikle son bir yılda muhalif tavrıyla gündemde ama o öncelikle bir oyuncu. Kadrosunda olduğu Şehir Tiyatroları’nda geçen günlerde Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin’in istifasıyla yönetim kriz büyüdü. Üzümcü’nün Başkanı olduğu Şehir Tiyatrosu Sanatçıları Derneği (İŞTİSAN) bir açıklama yayınladı. Yeni oyunu için heyecanla provada olan Üzümcü ile bu vesileyle bir araya geldik, mesleğindeki sıkıntıların perde arkasını ve yeni oyununu konuştuk.

»İŞTİSAN olarak ‘Tiyatroyu tiyatrocular yönetir’ diye açıklama yayınladınız. Şehir Tiyatroları’nda neler oluyor?
Biz tiyatroda değersiz görüldüğümüz için diyelim, “Siz tiyatroyu yönetemiyorsunuz, biz daha demokratik bir yönetmelik getirdik size, siz işinizi eskisi gibi yapmaya devam edin, sadece yukarıda bir görev değişiklik oluyor” diyorlar. Tiyatro, faşizan bir şekilde yönetiliyordu, artık sağ olsunlar, tıpkı Türkiye’nin yönetimindeki gibi harika bir demokratik sistem geldi tiyatroya! Biz yıllarca her hükümete, belediyelere bunu anlatmaya çalıştık: Bizim yaşamamız için dolaylı olarak belediyenin, doğrudan olarak halkın desteğini almamız lazım. Çok pahalı bir sanatla uğraşıyoruz. Halk vergisini veriyor, belediyeler de halka hizmet veriyor, bunun içinde kültür sanat hizmetleri de var. Dünyada kaç tane belediyenin sponsor olduğu yüz yıllık tiyatro var, neredeyse yok. Biz diyoruz ki; devlet yine destek olmaya devam etsin, halktan gelen vergi desteğini iletmekte aracı onlar ve yönetimden ellerini çeksinler.

»Dârülbedayi’nin bu sene yüzüncü yılı ama kutlanamıyor. Ne hissettiriyor?
Günlerce gecelerce hatta birkaç yıl boyunca kutlanması lazım gelen bir şey bu. Ne hissettirsin, acı ve hüzün…

»TÜSAK konusunda bilgiler karışık, nedir işin aslı?
Kendi ülkesinin gerçeğiyle bu kadar iç içe olduğunu söyleyen insanlar bu gerçekten nasıl bu kadar ayrı görüyorlar kendilerini bilmiyorum. Biz, ne kadar maaş aldığımızı konuşmak zorunda kaldık. Ödenekli kurumlar çok büyük bir yük değil oysa devletin üzerinde ama sanki biz düşmanmışız, her şeyin karşısındaymışız gibi davranılıyor. Biz akılsızlık, izansızlık ve bilgisizliğin karşısındayız! Halkımıza TÜSAK’la ilgili şöyle bir yalan söyleniyor: “Amerika’da Londra’da Berlin’de böyle mi?” Ama tartıştığımız konu bu değil ki, her ülkenin kendi gerçeği var. Sen Van’da Diyarbakır’da kapını açtığında Eyfel Kulesi’ne mi bakıyorsun, Piccadilly Meydanı’na mı çıkıyorsun? Sen Van’a Sivas’a Hakkari’ye Erzurum’a kaç yıldır tiyatro götürüldüğünü biliyor musun? Ve halka en üst kademeden ‘bunlar sizin verginizi yiyor’ diye şikâyet ediliyoruz, bundan daha acı ne olabilir?

»Sanata bu baskının temelinde ne yatıyor?
Dünya görüşüyle ilgili bir şey bu. Bugün rejimi dayatan parti ve yandaşlarının dünya görüşü muhafazakâr ve bölgedeki örnek İslam ülke olabilmek. Ama onların dünya görüşünde hiçbir zaman sanat olamamış. Çünkü sanat özgür düşünce ister, birey olmak ister.

»Tahribat ne durumda ve nasıl giderilir?
İyi niyetli olması lazım insanların. ‘Parayı veren düdüğü çalar’ mantığıyla devlet yönetilmez ki! Bana oy atana tiyatro yap diye bir şey olamaz. Shakespeare, o oyunları insanların siyasi görüşüne bakarak yazmadı ki! Beyefendi alınacak diye nelerle uğraşıyoruz.

»Yüz yıl önce yazılmış metinlerden niye alınır insan?
‘Acaba yüz yıl öncesinde insanların çektiği sıkıntıları ben halkıma niye yaşatıyorum’ diye sormak lazım, neden acaba? Ayrıca 100 yılı bırak 5 bin yıl önce yazılmış oyunlar var, bunlarda bile sorun yaşıyoruz.

»Tiyatronun yüzüncü yıl bütçesinin sinemaya ayrıldığı söylentisi doğru mu?
Bilemiyorum ama şunu bile düşünseler yeter: Bu ülkede sinema 1915, tiyatro 1914’te kurulmuş, ikisini kuran kişi de aynı; Muhsin Ertuğrul. Bu adamın anısına saygı duysalardı.

»Oyuncusunuz, İŞTİSAN başkanısınız ve hedef gösterilen birisiniz. Ne gibi sıkıntıları var bu durumun?
Ne yapacaklar, bir tane canım var. Herkes bana “Bu adamların şerrinden korkmuyor musun” diye soruyor. Biliyorum da korkunun ecele faydası yok. Gezi Direnişi sırasında Türkiye’nin gerçekten çok ünlü herkesi neredeyse ordaydı, biz hepimiz bir arada bir şeyler anlatmaya çalıştık. Ben bunları Gezi’den beri söylemiyorum ki. İşsiz kalanlarımız, itibarsızlaştırılmaya çalışanlarımız, hakaret görenlerimiz, tehdit edenlerimiz oldu, öyle yaşamaya çalışıyoruz işte.

»Düşüncelerinizi bedellerine rağmen söylemek biraz da halka borç ödemek mi?
Benim hayata bakışım böyle. Biz kurumlardan maaş alıyoruz. Bazılarımız mesleğimizin getirdiği şansla, yeteneğiyle bir noktaya gelip para kazanabiliyor. Bu arkadaşlarımızın çoğu zaman alması ve az maaş sebebiyle bu kurumlardan istifa ettiler. Ben bu kurumda aldığım maaş yüzünden durmuyorum. Benim durma sebebim bu halka duyduğum sevgidir. Biz de bu halkın bir parçasıyız, tek amacım bir kişinin 5 liraya bir dünya klasiği izleme ihtimalidir. Tiyatro yapıyorum, sözü olan işlerde yer alıyorum, onları özel tiyatroda en az 40-50 TL’ye yapıyorsun.

»Bunları AKP dışında başka bir parti yapsa eleştirir miydiniz?
Kim hata yaparsa yapsın bunu anlatırız. Sanatın otoriteyle derdi vardır. Otoriteyi, hele bu rejimi dayatan parti gibi, hunharca kullanmak durumu dünyanın neresinde var? Ülkesinin tiyatrocularını jakobenler diyerek meydanlarda hedef gösteren, yuhalatan liderler nerede var? Yaptığım işten küçüçük bir para alarak ben mi soyuyorum bu ülkeyi arkadaş?

»Başbakan’ın ‘sanatçılar’la buluştuğu toplantı çok eleştirildi. Sanatçının güç sahibiyle ilişkisi nasıl olmalı?
Kendine ‘sanatçı’ diyen insanın siyasetçilerle partilerle kol kola ilişkisi olmamalı! Bir de öyle bir iktidardan bahsediyoruz ki, gencecik çocukların kanları, yolsuzluk dosyaları, devletin yapmaması gereken her türlü hata…

»Velev ki çağırıldınız… Gider miydiniz o toplantıya?
Hayır.

»Başbakan linç edildikleri eleştirisinde bulundu ertesi gün, sizin fikriniz?
Bu konuyu girmeyi doğru bulmuyorum ama doğru bulmadığım asıl şey şu: Bir siyasetçi, hele hakkında ağır iddialar olan, öldürülen gençlerin emrini kendinin verdiğini gururla söyleyen, o çocuklardan birinin annesini meydanlarda yuhalatan birinden bahsediyoruz. Artık iş başka bir şeye giriyor. Biz zamanında Özal’dan, Demirel’den hoşlanmazdık ama bu başka türlü bir şey. Burada bir çete ve onunla hesaplaşma durumu var. Ya onu tercih edersin ya da etmezsin.

»Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda düşünceleriniz?
Kazanır kaybeder bunları bilmiyorum ama onun tahmin ettiği gibi bir siyasi hayatı olmayacak, o macera bitti gibi geliyor bana. Arkasında istediği gibi başbakan bıraksa bile 2015 seçimlerine etki edebilmesi çok zor. Peki ama bu ülkenin hiç mi değerleri, anayasal netlikleri yok? Danıştay’ı, Sayıştay’ı, HSYK’si neden var? Bu davalar açılamayacaksa, açılanların sonuçları olamayacaksa, deliller karartılıp sokakta çocuk öldürenler serbest bırakılacaksa nereye varacak bu hukuksuzluk? Kamu vicdanı ne oldu, sandıkta onu da mı ayırdık acaba? Bu kadar vicdansız insan hangi ara yetişti, bu kadar nefret ne zaman oldu? Bu müthiş bir şımarıklıktır.

Yıllarca bize zulmettiniz diyorlar, ben kimseye zulüm filan etmedim, zulüm eden herkesin karşısında durdum. Hemen ilkokul düzeyinde argümanlarla ‘Bilmem ne olurken sen nerdeydin?’ diyorlar. Arkadaş nasıl gitmiş kafan senin? Siyonist karşıtı Yahudiler New York’ta İsrail’e karşı eylem yaptılar, Türkiye’de var mı bir tane Kazlıçeşme eylemi? Öldürülen çocuğun dinine mi bakıyoruz, delirdiniz mi siz? Dünyanın neresinde olursa olsun insanlar evlerinde sokakta öldürülüyor, kendi ülkende kendi polisin vatandaşına göz göre göre yapmış onlara ağlamıyorsun Gazze’ye ağlıyorsun. Ben de Gazze’ye ağlıyorum, “Sen kim oluyorsun” diyorlar, o kafalar nasıl oluyor hiç anlamıyorum.

***

Türkiye’de artık benim için işler zor

»Umudunuz var mı?
Umudum olmasa ne işim var bu ülkede? İki çocuğum var, onlara güzel bir ülke bırakmak dışında ne derdim olsun benim? Ben herkesin güzel bir yarına kavuşması için davrandıkça, “Vay sen AKP’yi sevmiyorsun, büyüyen gelişen Türkiye’yi istemiyorsun” diyenler çıkıyor.

»Eskiden de böyle şeyler yaşandı diyenler de var?
Biz hep bunu yaşayacağız değil mi? Hiç gelişmeyecek bu ülke. Eskiden asker şimdi de sivil, öyle mi? Dün de bilmem kim çalıyordu, çalıyorlar yani? Lafta bile kabul var!

»Bu dönemde sizi hayal kırıklığına uğratan ya da üzen insanlar oldu mu?
Böyle karışık durumlarda olmaması mümkün değil. Zor bir dönem bu, herkesin ayaklarının üzerinde durabilmesi, inandıklarının peşinde koşabilmesi çok zor. Beşiktaş’ta otobüsleri durdurup TOMA’lara kafa attıktan sonra gidip beyefendinin elini öpenleri de gördük. Hayal kırıklığı değil benim için ama bir noktadan sonra güven problemi yaşayabilirsin.

»Bir sinema filminde oynadınız, ne zaman vizyona girecek?
Adı: Riverbanks, yönetmen Panos Karkanevatos, bir Avrupa filmi. Sinemaydı, diziydi Türkiye’de gerçekten zor işler benim için, insanlar artık çok korkuyorlar, onun için böyle bir yurt dışı işi oldu. Film, insan ticaretini konu alıyor, aralık ayı gibi gösterime girer. İlginç olan tarafı da filmde Yunanca oynadım.

»Yeni oyun için provadasınız, oyundan bahseder misiniz?
Tiyatro İstanbul’un yapımcısı olduğu, Uğur Saatçi’nin yazdığı, Barış Erdenk’in yönettiği, Sibel Erdenk’in koreografisini yaptığı ‘İstibdat Kumpanyası’ adlı bir komedi oyunumuz var. 1900’lerin başında Fransa’dan Türkiye’ye (o zamanlar Osmanlı) getirilen bir aktörün burada bir oyun yapmasını anlatıyor. Çok komik bir hikâye, kısmet olursa prömiyer 25 Ağustos’ta İzmir Açıkhava Tiyatrosu’nda olacak.

»Yüzünüzü güldürüyor bu oyun…
Çok sevdiğim ve genç arkadaşlarımla içinde bulunmaktan gurur duyduğum bir oyun. Tiyatromuz daha özgür olsun da insanlar 5 liraya oyun izlesinler derken en güzel yıllarımız bunlarla geçmeye başladı. Ben artık işimi yapmak, söyleyeceğim sözleri işimle söylemeye devam etmek istiyorum.

»Sizce en çok neye ihtiyacımız var?
Birbirimizi anlamaya herhalde. Ama anlayış da dayatmayla olmaz ki!

RÖPORTAJ: ÖZLEM ÖZDEMİR  – info@ozlemozdemir.net

TARİH:22/07/2014 SALI  (BİR GÜN’DE YAYINLANDI)

NOT: Yukardaki röportaj Özlem Özdemir’in onayı alınarak yayınlanmıştır.

 

PAYLAŞIM
Önceki İçerik4. DATÇA ULUSAL BELGESEL FİLM YARIŞMASI
Sonraki İçerik'YARININ OYUNLARI'NDA SIRA 'POZ' DA
SABİT DOĞAN Eğitimci • Yazar • Sanat İnsanı • Dijital İçerik Üreticisi Sanatın İzinde Başlayan Bir Yolculuk Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Biyoloji Öğretmenliği mezunu olan Sabit Doğan, sanatla ilk kez OMÜ Tiyatro Topluluğu’nda (OMÜTİT) tanıştı. “Kanlı Nigar” oyunundaki Narçin karakteriyle sahneye adım attığında, performansı büyük yankı uyandırdı; oyun onlarca kez sahnelendi, her şehirde yoğun ilgi gördü. Eğitimci kimliğine geçişinde idealizmiyle öne çıkan Doğan, öğretmenliğe Şanlıurfa Siverek’in Hanharabe Köyü’nde başladı. İstanbul’un konforunu geride bırakıp, zor koşullarda eğitim vermeyi seçti. Askerliğini Şırnak Beytüşşebap’ta yaptıktan sonra yeniden İstanbul’a döndü. Yazarlık, Dergicilik ve Dijital Yayıncılık İstanbul yıllarında tiyatro oyunculuğu, metin yazarlığı ve senaryo çalışmalarına yöneldi. Hürriyet Gösteri Dergisi'nde Hami Çağdaş’la birlikte hazırladığı kültür–sanat dosyaları ve röportajlar büyük ses getirdi. Daha sonra kurduğu www.dirensanat.com adlı dijital sanat portalı, 15 yıldır Türkiye’nin en saygın kültür–sanat yayınlarından biri olarak varlığını sürdürüyor. Hem kurucusu, hem yayın yönetmeni, hem de editörü olan Doğan; sanatın ve sanatçının sesi olmayı ilke edindi. Portal, “Yılın En Prestijli Sanat Haber Kaynağı” ödülünü kazandı. Diren Sanat YouTube Kanalı’nda ise 200’ü aşkın sanatçı, yönetmen ve yazarla yaptığı röportajlar sanat dünyasında büyük yankı uyandırdı. Eğitimde İnovasyon ve Duyarlılık Sabit Doğan, Beşiktaş Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi’nde biyoloji öğretmenliği yapmaktadır. %0,1’lik dilimden öğrenci alan bu okulda 15 yıldır görev yapmakta; sadece ders anlatan değil, öğrencilerini yaşamla tanıştıran bir rehber olarak görülmektedir. Kurucusu olduğu Robotik Kulübü, ulusal ve uluslararası yarışmalarda birincilikler kazandı. Ayrıca Raylı Sistemler Projesi’ni organize edip yürütücülüğünü üstlendi, Beyaz Bayrak Projesi’nde görev aldı, TÜBİTAK Türkiye Birinciliği kazanan öğrenciler yetiştirdi. Türkiye’de mobbing kavramını ilk kez gündeme getiren eğitimcilerden biri olarak dikkat çekti. Bu konuda açtığı ilk davalar ve kamuoyu çalışmaları birçok kişiye cesaret verdi; hakkında tezler yazıldı. Dijital Dönüşümün Sanatçı Yüzü Sabit Doğan bugün, sosyal medyada milyonlara ulaşan içerikleriyle hem sanatın hem eğitimin yüzünü dijital dünyaya taşımaktadır. Eğitim, sanat, mizah, kişisel gelişim, yemek kültürü ve edebiyatı harmanlayan içerikleri; aylık 40 milyondan fazla izlenme elde etmektedir. Kendisini “bilim ve sanatın izinde yürüyen bir eğitimci” olarak tanımlasa da, izleyicileri onu çoğu zaman evin içindeki bir dost, bir ağabey, bir rehber olarak görür. Sıcaklığıyla, derinliğiyle ve üretkenliğiyle hem öğretmen hem anlatıcı, hem sanat insanı hem de dijital çağın vicdanıdır. “Sanat, insanın kalbine dokunmadan hiçbir işe yaramaz.” — Sabit Doğan